Akşam yemeğinde karnımı doyururken yanıma birisi gelmişti. Bana nöbet tutmam gerektiğini söyleyince gecemin çok sıkıcı geçeceğini anlamıştım. Anlamıyorum oradaki ejderha ne işe yarıyor.. Her neyse yemekten sonra kulübeme gittim ve kendime küçük bir çanta hazırlamaya başladım. Çantama bir torbanın içinde tarladan aşırdığım üzümleri koydum. Aynı zamanda kol saatimi koluma takmayı da ihmal etmedim. Bir tehlike anında hemen kol saatime basarak cephanelikte bulduğum kılıcı kullanabilirdim. Ama bu şansa erişemedim..
Thalia’nın ağacına doğru koşarak gittim. Ejderhayı sevdikten sonra gezinmeye başladım. Gecenin ilerleyen saatlerinde üzümleri çıkardım ve birazını ejderhaya verdim. Ejderha üzümleri beğenmişti. Eh, Dionysos’un oğlu bile üzümleri beğenmişse onun beğenmemesi imkansızdı. Bende biraz üzüm yedikten sonra canım hiç üzüm yemek istemiyordu. O yüzden geri kalan üzümleri tatlı ejderhaya verdim. Ejderha çok sevinmişti.
Yarım saat sonra bir gölge gördüm. Gölgeye doğru koşarken her tarafımda gölgeler oluşmuştu. Bütün gölgelerin üstüme gelmesini beklerken aklıma bir şey geldi. Kampın içinde de gölgeler vardı. Yani etrafta canavar yoktu. Hayal görmüşüm..
1, 5 saat sonra yerlerdeki otları koparmaya başlamıştım. Demeter bana çok sinirleniyor olmalıydı. Ama şu anda bu hiç umurumda değildi. Biraz sonra güneş doğmaya başlamıştı. Artık nöbetim bitmişti ve ben çok sıkılmıştım. Güneş doğduktan 15 dakika sonra kamp görevlisi geldi ve bana aferin diyerek görevimin bittiğini söyledi. Kulübeme doğru yavaş yavaş yürürken sıkıntının bittiğini hissediyordum. Odama girince hemen üstümü değiştirdim ve yatağıma yattım. Artık hayaller dünyasındaydım…