Sinir küpü olarak kamp marketine doğru gidiyordum. El kremim, vücut kremim, yüz kremimi bitmişti. Dahası rujlarımdan biride yarısındaydı ve ojelerimden biri Callie sayesinde yere düşüp dökülmüştü. Ojenin yerde kuruması ise tamamen çıldırmama sebeb olmuştu. Lanet olsaı oje kalıntısını yerden çıkarana kadar ölmüştüm ve daha berrabetı bir tırnağım kırılmıştı. Neden tüm aksilikler beni buluyordu?
O sinirle bayoya gittiğimde ise gül kokulu şampuanımın bittiğinede tanıklık etmiştim ve duş jelim. Durdum ve derin bir nefes aldım. Her şeyin sonu değil. Evet, öyle. İmgelerimde beden bulan sarışın küçük kız etrafımda koşup gülüyordu.
''Kes sesini.'' Tabi sarışın küçük yaramazı göremeyen diğer melezler bana deliye bakar gibi bakıyorladı. Kafamı salladım ve marketten içeri girdim. Beklediğimden daha iyidi. Hemen marketin arkasında yöneldim ve kremlere baktım. Evet, istediğim kremlerden vardı. Bu yüzümde küçük bir gülümseme yaratmıştı. Sarışın küçük kız - artık ona da bir isim bulmalıydım - yüzünü buruşturmuştu. Hemen arkamda duran sepetlerden birini aldım ve kremleri oraya attım. Ardından portakal çiçeği kokulu bir şampuan ve duş jeli aldım. Kırmızı, siyha, mor ve - bir de açık renk olsun diye - pembe ojeleride koydum ve rujlara döndüm. Çok güzel bir rengni olan pembe bir ruj aldıktan sonra marketin önüne gittim ve Safir'in şaşkın gözler ile aldıklarıma bakan o büyük balık gözlerini hiçe sayarak dharmilerimi uzattım. Ardından küçük bir teşekkür ederim diye mırıldandıktan sonra marketten çıktım ve klübeme doğru yöneldim.