Melez Kampındaki 6. günümdü. Burada her şey yolunda gidiyordu. Apollon Kulübesindeki kardeşlerimle tanışmıştım. Hepsi bana çok iyi davranıyordu. Her şeye alışmıştım. Sabah kalkıp birkaç kardeşimle dışarıya çıktık. Kardeşlerim basketbol sahasına gideceklerdi. Beni e çağırdılar. Ama benim Neill’le bir işim vardı bu yüzden Neill’in yanına gittim. Voleybol sahasındaydı. Ondan bir şey isteyecektim. Bir kardeşim bana ikide bir pegasusunu övüyordu.Ben de acaba bir pegasus sahibi olabilir miydim? . Gidip Neill’e “Günaydın” dedim. Neill yine her zamanki gibi boş boş konuşmaya başladı. Bazen çok işime yarayacak şeyler diyordu ama genelde ya espri yapıyor ya da gördüğü nemfleri anlatıyordu. Onu hemen kenara çekip bir pegasusum olmasını istediğimi söyledim. O da bana “O kolay iş adamım sen yeter ki iste” dedi. Sonra birlikte pegasus ahırlarına doğru gittik. Ama ben nasıl pegasus seçeceğimi bilmiyordum. Acaba seçmenin püf noktaları var mıydı? Neill yine anlattıkça anlatıyordu. Bazen çok sinir olsa da ben arkadaşımı çok seviyordum. Ahırların yanına gelmiştik. İçeri girdik. İçerde bir sürü kanatlı at vardı. Hepsi muhteşem güzellikteydi ama aralarından sadece bir tanesini seçebilirdim. Pegasuslara bakınmaya başladım. Çoğunun rengi beyazdı ama bazıları farklı renklerdeydi. O an gözüme güneş ışığı çarptı. Gözlerimi açtığımda önümde sapsarı altın renginde bir pegasus vardı. İşte o an bu benim pegasusum olmalı dedim. Biraz yaklaştım. Üzerinde diklemesine iki tane beyaz şerit vardı. Arkadan Neill’in sesleri çıkıyordu. Arkamı döndüğümde Neill’le bir pegasus didişiyordu. Neill’i çekip pegasusun elinden kurtardım. Sonra Neill’e sarı pegasusu göstererek “Bunu istiyorum” dedim. Neill bana güldü. Bana “O Apollon’un pegasusu , onu alamazsın” dedi. Üzüldüm. Tanrıların pegasusa neden ihtiyaçları olduklarına bir anlam veremedim. Zaten görünüşe göre Apollon pegasusuna çok önem vermiyordu. Uzun süredir bu ahırda kalmış olmalıydı. Yanına yaklaştık. Ona küp şeker uzattım. At geri çekildi. Sonradan tanımadığım bir ses bize “Sun küp şeker sevmez” dedi. Arkamızı döndüğümüz zaman birden gözlerimiş kamaştı. Arkamızda 30-35 yaşlarında oldukça yakışıklı bir adam duruyordu. Adam acayip bir şekilde parıldıyordu. Sonra Neill’in hemen adamın önüne eğildi ve “Hoş geldiniz yüce Apollon” dedi. Şaşırdım. Ben de hemen yere eğildim. Apollon bize “Kalkın” dedi. İkimiz de ayağa kalktık. Tanrı bana bakıyordu. Bu adam benim babam mıydı? Sonra adam bana “Gel yanıma sevgili oğlum Kevın” dedi. Apollon’un yanına gittim. Babam bana sarıldı ve “Seni çok özlemiştim oğlum” dedi. Çok şaşırmıştım. Sonra Babam’a “Beni neden korumadın, Bana neden hiç sahip çıkmadın?” dedim. Annemin ölümünden az da olsa onu da suçluyordum. Babamın yüzü bir anda değişti. Üzüldüğü her halinden belliydi. Bana “Seni her zaman korumaya çalıştım oğlum, Seni her zaman izliyordum, seni çok seviyorum, Maria’yı da çok seviyordum. Ama o an sizi koruyamadım. Beni affet. Hades onu Elysium’a göndermiş. Annen orda çok mutlu. Onu merak etme.” Dedi. O an gözlerim doldu. Babama sarıldım. O da bana sarıldı. Sonra bana: “Neyse, artık sık sık senle görüşeceğiz, Ama Sun’a iyi bak. Poseidon’dan rica ederek Sun’ı güneşten bir parçayla yarattım. O senle çok iyi anlaşır diye düşünüyorum” dedi. Ve son olarak “Güle güle oğlum” dedi. Sonra bir ışık demeti halinde gözden kayboldu. Ben hala onun olduğu yere bakıyordum. Sonra arkadan Neill “Vay oğlum bu ne iş baba oğlun yanında kendimi ezik gibi hissettim dostum , bu arada da pegasus da süper” dedi. Arkamı döndüm. Pegasusum kişnemeye başladı. Sanki o da çok mutlu olmuştu. Gidip onun kafasını okşadım. Üstüne çıktım ve ona sarıldım.
Artık Birlikteyiz Dostum..