Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hermia Aigian Cocteau ~~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Hermia Aigian Cocteau
Ares'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Melez Denetleyicisi
Ares'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Melez Denetleyicisi
Hermia Aigian Cocteau


Mesaj Sayısı : 1491
Kayıt tarihi : 26/08/10

Hermia Aigian Cocteau ~~ Empty
MesajKonu: Hermia Aigian Cocteau ~~   Hermia Aigian Cocteau ~~ Icon_minitimeÇarş. Şub. 16, 2011 5:01 am

Ben diğer melezler gibi değilim. Çoğu melez hatta hepsi son anda melez olduklarını öğrenirler. Ben ise en başından beri biliyordum. Annem sağ olsun bunu benden saklamayı hiç düşünmemiş. Yani doğduğumdan beri babamın Ares olduğunu biliyorum. Bu da eşittir doğduğumdan beri bela ve canavarlar. Ama durumumdan hiç şikayet etmedim. Sürekli canavarlarla olan savaşım hoşuma gidiyor. Canavarlarla beraber okulumu ve normal hayatımı devam ettiriyorum. Beraber çok mutluyuz, okul partilerinde bile beraberiz, dans ettiğimde olmuştur yani aslında çok iyiler beni yemek istemeselerdi hani.
Odamda giyiniyordum. Koyu renk kotumun üzerine bir beyaz bluz giydim. Sonra duraksayıp ’’Yok bu gezide bu kıyafet kirlenir en iyisi…’’ dolaba yönelip alttaki çekmeceyi açtım. Siyah düz bir bluz alıp üstümü değiştirdim. Çantamı alıp okul gezisine geç kalmamak için hızla aşağı indim. Mutfağa geçip masaya oturdum. Önümde duran kaseye süt ve mısır gevreği doldurdum. Annem bana döndü, elindeki havlu ile elini kuruluyordu. ’’Yavaş ye biraz Mia servis seni bekler’’Ağzıma son bir kaşık daha atıp ’’Her neyse sonra görüşürüz anne’’dediğim gibi koşturarak kapıdan çıktım.
Beni bekleyen servise binip sevgili arkadaşım, küçük satirimin yanına oturdum. ’’Selam Marsh’’şapkasını çıkarıp küçük bir inceleme yaptım, kıvırcık saçları arasında. Ama o hemen elimden şapkayı kapıp kafasına taktı sonrada etrafa gören var mıdır diye göz attı. ‘’İnanmıyorum. Boynuzların ama çok uzamış. Ya şu küçük keçi sakalına ne demeli’’Ufaktan çıkan sakalının bir parça tüyünü çektim. ’’Emin ol hatıram olarak saklayacağım.’’ Biraz kızmış gibi sırtını çevirince ’’Kesinlikle bugün o eskimiş şövalye zırhlarından bir tanesini kendime çor yapacağım.’’ yeniden yüzüne renk gelmişti.
Marsh iki küçük boynuzlu, çenesinde kırpık sakalı olan çok tatlı bir o kadar da yakışıklı bir satir. Yakışıklı diyorum çünkü ağaç nemflerinin yanından geçerken ıslıklar hiç durmuyor sürekli başımızdan aşağı kırmızı kalp yaprakları dökülüyor, nemfler ilanı aşk ediyor. Bizimkisi de domates gibi kızarıp başını eğiyor sonra da nemfler ’’Ayyyy!! Çok mütevazi Bir o kadarda tatlı!!’’diye bağırıyor işte o zaman kafamı bir kayaya vurmak istiyorum. Marsh benim koruyucum 11 yaşımdan beri yani ortalama 4 yıldır beni kampa götürmeye çalışıyor. Ama nafile, oraya gitmek istemiyordum çünkü ön yargılarım var ve bunları aşamıyorum. 11 yaşımda Marsh bir yıl boyunca uğraştı olmadı.
Marsh’ın beni ilk kampa götürmeye kalktığın da hiç garibime gitmese de canavarların artık kokumu aldığı bir dönemdi. Ve bu beni korkutuyordu. Annemin verdiği bir kolyeyi hiç çıkarmıyordum. Bana işime çok yarayacağını söyler dururdu. Derdi ki ’’Bir gün babanın soyundan gelenlerle yaşayacaksın. İşte o zaman bu kolye sana daha anlamlı gelecek belki de hayatını kurtaran şey olacak, bunu baban bana seni doğurduğumda sana hediye etmem için vermişti…’’ Her neyse o gün hava karlıydı. Dondurucu bir soğuk vardı. Biraz kartopu oynamak istemiştik okulca, Marsh yeni okula gelmişti ama benim hemen çok iyi bir arkadaşım olmuştu. Fakat kartopu eğlencemiz fazla uzun sürmedi. Okul bahçesinde bir sürü havlama oldu. Herkes kuduz köpek var diye içeri girerken ben ne olduklarını anlamıştım. Annemin gösterdiği kitaplardaki ‘cehennem tazıları’ uzak dur maddesiydi. Zaten Marsh hemen beni okul kapısından içeri sokmak için ittirdi. Ama çocuklar kapıyı üzerimize kapattı. Dışarıda sadece ikimiz ve cehennem tazıları kalmıştı. O zaman bir melez gibi düşünmeye başladım. ’’Kılıç’’ Birden kolyem havaya kalktı sonrada kayboldu ama elimde bir kılıç vardı. Marsh güven verici bir bakış attı. O an o tazılara saldırmam ve toz etmem büyükçe bir cesaret gerektirdi. 2. Senemizde onu çağırdılar Pan’ı aramak için ama sonra geri geldi. Bu esnada ben bir çok canavarla savaşmıştım ve gelişmiştim. Artık bu hayata alışmıştım ki Marsh gene beni kampa götürme mevzusunu açtı.
Servis çalıştı ve birkaç güzel sesli arkadaşımız eşliğinde Okul gezisi için … Kalesine yol aldık. Bir süre sonra çakılı ve dik bir yola girdik. Marsh o sevimsiz konuyu açtı. ’’Mia diyorum ki artık 15 yaşındasın ve daha fazla canavar çekiyorsun kendini kılıçta geliştirdin doğru ama sadece temel hareketler seni bir yere götürmez hadi ama benimle kampa gel senin gibi onların yanına’’Kafamı hayır anlamında sallandım. ’’Sana her defasında istemediğimi söylememe rağmen ısrar etmen beni sıkıyor Marsh lütfen şu konuyu açmayalım artık kampa gitmeyeceğim işte istemiyorum.’’Marsh kafasını ön koltuğa dayadı. Bende yanaklarımı şişirip kafamı koltuğa yasladım. Kafamı yana çevirip otobüsün ön camından nerede olduğumuza baktım. Kale tüm görkemi ile karşımızda duruyordu. Marsh omzumdan dürtüp camı gösterdi. ’’Mee çok yüksek yüükkssek..sek’’ camdan baktım, gerçektende baya yüksekti. Uçurum aşağı bir yolda ilerliyorduk. Hani düşsek…
Kale’nin büyük kapısı indi. İçerisi baya büyüktü. Otobüs durdu ve kapıları açıldı. Marsh’ı dürttüm sonra ayağa kalkıp üzerimi çekiştirdim. Hemen hemen tüm öğrenciler çıkınca koridorda bende ilerlemeye başladım. Arkamdan da kıvırcık geliyordu. Otobüsten inince manzaraya hayran kaldım. Tam bir ortaçağ harikasının yanındaydık. Daha doğrusu içinde bahçesinin ortasındaydık. Bizi sıraya soktular sonrada diğer bir sürü grup gibi ‘A’ kapısı denen yerden içeri girmeye başladık. İçerisi mükemmel bir mimari eseriydi. Som altından yapılma, kadife ile döşenmiş mobilyalar…
Rehberimiz [color:5b48= tan]’’Ortaçağ dönemin de Kral VII. Peter tarafından yapılan bu kale...’’Marsh’a dönüp ’’Bla bla , hadi bende gel şu gezi bir şeye benzesin’’Marsh’ın elinden tuttum çekerek onu sıradan çıkardım. Hemen bir eşyanın arkasına saklanıp Bayan Maria’a yakalanmamak için ne yaptığına göz atıp bakışlarını bana çevirince hemen eğildim. ’’Eğer Bayan Maria bizi yakalarsa biteriz mee ayaklarına oje sürmek istemiyorum’’güldüm ama hemen susması için işaret ettim. Kalkıp diğer mobilyanın arkasına geçtim. Yanda merdiven yukarı doğru çıkıyordu. Marsh kokudan tırnaklarını yerken onu çekip merdivenlere sürükledim. Hızlıca bir silindire dolanmış merdivenleri tırmandık. Sonra bir kapı gördüm iki tane yapma asker dikmişlerdi. Kapı kalenin sur bölgesine açılıyordu. Hani şu savaşlarda okçuların durduğu yer. Hemen kenara gidip manzaraya baktım. Mükemmeldi. Hemen elimde bir yay olmasını düşündüm. Menzilini merak ediyordum, denemek için harika bir yerdi. Oku yerleştirip oku fırlattım. Nereye gittiğini görmek için elimi gölge yaptım ve biraz eğildim. ’’ Vay be muhteşem nereye gittiğine bak sana. Ay ay’’dengemi kaybetmiştim ki Marsh beni tuttu. Teşekkür edip arkamı döndüm. İç manzarayı merak ettim.
’’Buraya çıkamazsınız, burada ok atılamaz’’ dedi. Kaba saba bir ses dönüp baktım. İri yarı bir güvenliğe benziyordu ama içimdeki ses onun bir güvenlikçi olmadığını söylüyordu. Ki bunu da Marsh doğruladı. ’’Hiç güzel kokmuyor Mia’’ Bu sanırım şey yani tahminimce bir kikloptu. Yani kafasının üzerine bakmak aklıma gelince görmüştüm tek gözlü arkadaşımızı.
Kişi kartını görebilmek için gözlerimi kıstım. ‘’Hmm ee? ...şey… evet Simon. Simon senin insancıl adın olmalı ya gerçeği’’dedim bir kaşım havada ’’Açım bu yüzden bu işi çabuk halledip önce seni sonrada cılız keçi arkadaşını yiyeceğim.’’ ’’Mee sanırım gerçektende adı Simon’du.’’ Simon elindeki fazlasıyla büyük (Standart boy olmadığı kesin)copla üzerime koşmaya başladı. Copla kafama vurma planlarında olduğundan saniyesinde istememle elimde olan kılıcı onun copuna karşılık olarak tuttum. Çok sert bastırıyordu ve eziliyordum resmen. Diz üstü çökmüştüm. Kılıcı zorluklada olsa tek elimle tutup belimdeki yedek bıçağı baldırına sapladım. Acı ile geriledi bende hemen ayağa kalktım. Etrafıma bakındım sadece aşağı doğru sallanan bir ip vardı. Sonra Simon’un bacağındaki bıçağı çıkardığını ve üzerime doğru atıldığını fark ettim. Koca cüssesi altında ezilecekken kılıcımı batırdım ve toz oldu. Geriye sadece kimlik kartı kaldı. Nefes nefse ayağa kalktım. ’’İyi misin Mia?’’ Kafa salladım. Sonra az önce çıktığımız kapıdan iki tane kiklop güvenlik belirdi. Çok sinirli bakıyorlardı ki. Gördüğüm ve sağlam olduğunu ümit ettiğim ipe elimi doladım sonrada Marsh’ı pantolon askısından tutup geriye doğru hızlanmak için birkaç adım atım. Koşarak zıpladım ve ipe doğru kendimi çektim. ’’Görüşürüz tek gözlüler. Yuhuiii !!‘’ ’’Mia meee!!’’ İpin son açısı ile kendimi servis’in bulunduğu meydanda buldum. İpi bıraktım ve yuvarlanarak yere ser bir iniş yaptım. Hemen ayağa fırlayıp şaşkın turistlerin bakışları altında bir gezi motoruna atladım. ’’Hadi dostum gel’’ Marsh’ta arkama bindikten sonra motoru çalıştırıp rotamı eve ayarladım. Arkamızdan turistler bağırıyor ve koşturuyordu.
Bir saate yakın süre sonra eve gelmiştik. Kapıyı çalıp içeri daldım. ’’Selam anne yarın yeni okul aramamız gerek ‘’Annem ellerini beline koyup açıklama yapmamı beklermiş gibi bir hal takındı. ’’Şey gittiğimiz gezide bir kiklop yani bir güvenlikçiyi öldürdüm, kale’nin surundan meydana iple atlayış gerçekleştirdim ve bir motor çaldım.’’ Annem derin bir nefes aldı. Ne diyeceğini biliyordum. ’’Mia, korkuyorum tatlım artık kampa gitmen gerek daha fazla karşı çıkma ait olduğun yer orası’’ Kafamı iki yana sallandım ‘hayır’ anlamında o an kafama bir şey çarptı ve başım zonklamaya başladı. [color=seaGreen]’’Üzgünüm Mia’’[/colar] elinde bir tava tutuyordu Marsh ve bayıldım.
Mia’nın kafasına tava ile vurmak istememiştim. Ama başka yolu yoktu. Yoksa asla kampa gelmezdi ancak bu şekilde onu kampa getirebilirdim. Bayan Cocteau ile Mia’yı arabaya taşıdık. Arabayı çalıştırdı ve kampa doğru gitmeye başladık. Tepede onu taşıyorduk ki Mia uyandı…
Gözlerimi araladım. Havadaydım ve hava kararmıştı. Bacaklarımdan Marsh kollarımdan da annem beni tutup taşıdıklarını tahmin ediyordum. Her yer ağaçtı. Marsh birazdan ona kızacağımı bildiğinden beti benzi atmıştı. Marsh yavaşça ayaklarımı yere koydu annemde kolları daha çok havaya kaldırıp kalkmam için yardım etti. Hala suspus olmam onların garibine gidiyor olmalıydı. Ama bu sefer bağırmayacaktım. Bağırıp da şu ağaçtaki kuşları uçurtmayacaktım. Ayağımı yere sağlamca bastıktan sonra üzerimi düzlemeye başladım. ’’Eeee? Niye geldik buraya? Neresi burası? Ve kafama neden tava ile vurdun Marsh?’’ son cümleyi daha yüksek söylemiştim ama kesinlikle bağırarak değil. Marsh ayağı ile çimleri eziyor, karıştırıyordu. ’’Burası ‘melez Kampına’ giden tepe neden geldiğimizi anlamışsındır.’’Hala sakindim.Kafana tava ile vurduğum için özür dilerim Mia’’derin bir nefes almıştım ve tam söze başlıyordum ki. ’’Kardeşimizi toz eden melez’i bulduk sonunda’’ bu ses içimi ürpertti. ’’Kardeşim hem Simon’un intikamını alalım hem de karnımızı doyuralım.’’ Arkamı döndüğümde kale’nin orada biz iple atlayış gerçekleştirirken kiklopları gördüm. ’’Selam ve…’’kılıcımı elimde hissedince ’’… güle güle’’ Kılıcımı kaldırıp onlara doğru koşmaya başladım. Önce birinin karnına okkalı bir topuk tekmesi attım ve yere yıkıldı. O esnada diğeri de copunu kaldırmıştı. Copu engelledim. Ve yüzüne kılcın kabzası ile vurdum. Geriledi, dengesi bozuldu ama düşmedi. ’’Mia, kampa koş ve çabuk ol’’Yere düşen kiklop kalkıyordu. ’’Hayır Marsh’’ Annem beni ilk kez dövüşürken görüyordu normalde söylediğimde tepki vermezdi ama bu sefer telaşlanmıştı. Annem yanıma gelmek için çırpınırken Marsh onu tutuyordu. ’’Sorun yok anne sakinleş, bak ben ne kadar rahatım.’’’’Dikkat et!’’Kalkan kiklop başının dönmesi nedeni ile copu deli gibi, usturupsuz sallıyordu. Annemin uyarısı ile kafamı eğdim. Kılıcın kabzası ile de göğsüne vurdum düşmedi ama gerileri. Az önce ki kiklop dengesini bulmuştu. Bana doğru koşarken bende önümdeki ağaca doğru koşmaya başladım. Dışarıdan kovalanıyormuş izlenimi sergilesem de ağaç önüme gelince ağaca çarpmadım veya durmadım. Hızımı kesmeden ağacın gövdesinde koşmaya başladım. Yerçekimi etki etmeye başlayınca gövdeden güç alarak zıpladım havada ters takla atıp kiklobun yüzüne iki ayağımla birden inişe geçtim. Yere düştüğünde yere değil kafasının üzerine bastığımı fark ettim zaman tanımadan kılıcı göğsüne batırdım. Toz olunca vücudumda bir rahatlama oldu tamamen diğer canavarı unutmuştum ki kendisini hatırlattı. Arkamdan gelip eğildiği gibi ayaklarımdan tutup beni ters verirdi ve havaya kaldırdı. Debelendim ama ben debelendikçe ayak bileklerimi daha fazla sıkıyordu. Tam göbeğine bakıyordum ve kusmak üzereydim. ’’Arada sırada temizlen ve şu kılların icabına bak dostum’’ ‘Ne? Dur bakayım’ der gibi baktı. Sonra kafasını eğip göbeğindeki kılları incelemeye koyuldu. Hala havada asılıydım. Geriye doğru belimi kıvırıp kılıcı başımın üzerinde iki elimle birden tuttum. Sonra kılıcı göbeğine’’kökten çözüm’’ batırdım. Toz oldu, bende baş aşağı yere düştüm. Lanet kaya yüzünden kafamı çarptım kendi kendime mırıldanarak ’’İyi geceler Mia’’diyip bayıldım.
Gözlerimi açtığımda revirdeydim sanırım. İnce bir pike vardı üzerimde etraf ahşap ve mermer mobilyalarla doluydu. Birkaç civciv kafalı çocuk diğer yatan çocuklara yardım ediyordu. Diğer yataklardan ayıran bir perde ile farklı bir odadaydım sanki. Marsh yanda bir sandalyede oturmuş ayaklarını pardon toynaklarını yattığım yatağa uzatmıştı. Ağzından salyalar aka aka uyuyordu. Arada birkaç hırıltılı burun çekişleri oluyordu. Örtüyü üzerimden attım. Marsh’ı uyandırmadan yavaşça kalktım. Diğer doktor kılıklı çocukların dikkatini çekmeden kapıya doğru ilerledim. Gıcırdayan ahşap merdivenlerinden indim. Hol gibi yerden verandaya çıktım.
Verandan çim toprağa geçen merdivenlerin başında durdum. O büyüleyici manzaraya baktım. Tamamen Antik Yunan mimarisine dayalı diğer kamplardan çok farklı bir yerdi burası. Sağ çaprazımda bir sürü kulübe vardı ama hiç biri diğerine benzemiyordu. Karşımda da kılıç sallayan melezler, nemf peşinden koşan satirler, bir çocuğu yaka paça tuvalete götürenler, ok fırlatan melezler, tanrı heykelleri…
İri yarı, benden en fazla 3 yaş büyük bir çocuk bana doğru yaklaştı. ’’Hey çaylak, ne çocuğusun sen?’’pek sevecen bir tavırla söylememişti ama gene de kanım ısındı birden ’’Ares kızıyım, aslında daha kafamda bir şeyler çıkmadı ama doğduğumdan beri bildiğim bir gerçek ve ben çaylak değilim dostum emin ol senin kadar…’’Yüzünde bir gülümseme yayıldı. ’’Birincisi orda dur bakalım 9 yaşımdan beri kılıç dersleri alıyorum ve her neyse ben David bende Ares çocuğuyum. Kardeşim olduğun için şanslısın başka bir melez olsaydın atıyorum Hermes kızı falan klozetti boylardın. Hmm haydi gel de sana kulübemizi ve kalacağın yeri göstereyim.’’Merdivenlerden indim, tamamen ön yargılarımı aşmış ve de yeni bir hayata başlamak için. Kardeşimin yanına gidince kolunu kaldırıp omzuma koydu. Verandaya bakınca kapıda Marsh’ı gördüm. Gözlerinin içi gülüyordu. Dört yıldır bu anı bekliyordu. Çocuk beni buraya getirecek diye yaşlanmıştı. Ona gülümsedim. Selam verdi ve kapının eşiğine dayandı. Bende David ile beraber kulübelere doğru ilerlemeye başladım.




Not:
‘’David daha sonra bir görevde yaşamını yitirdi…’’
‘’Kiklopları birer ahmak ve robot gibi konuşturduğumu fark ettim pardon :S ‘’’




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Hermia Aigian Cocteau ~~ Empty
MesajKonu: Geri: Hermia Aigian Cocteau ~~   Hermia Aigian Cocteau ~~ Icon_minitimeÇarş. Şub. 16, 2011 10:30 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.

(Yazım hataları vardı ama kurgun kurtardı Mia. Smile)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Hermia Aigian Cocteau ~~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hermia Aigian Cocteau
» ~Hermia Aigian Cocteau~
» Hermia Cocteau
» ~Hermia Aigian Cocteau~
» ~Hermia Aigian Cocteau~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: