Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kayıp melezin dönüşü

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Clara Thompson
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Clara Thompson


Mesaj Sayısı : 4592
Kayıt tarihi : 12/10/10

Kayıp melezin dönüşü Empty
MesajKonu: Kayıp melezin dönüşü   Kayıp melezin dönüşü Icon_minitimeÇarş. Şub. 09, 2011 8:25 am

Bu sabah enerji dolu bir şekilde uyandım. Çalan çalarsaatimi Mitchie homurdanmaya başlamadan durdurdum ve ayağı fırladım. Üzerime çiçekli tatlı elbiselerimden birini giydim. Şubat ayı olmasına rağmen hava öyle güzeldi ki! Her şey iyi gidecek gibiydi, ben de bunu fırsat bilerek üzerime normalde hiç giymediğim bir şey giymiştim. Kitaplığımı tarayıp dosyalarımı buldum. Onlar alırken bir yandan da saçlarımı hızla ve kısaca taradım ve odadan dışarı fırladım. Kulübe lideri olmak güzeldi, kimseye hesap vermek zorunda değildin. Mitchie kulübe ile pek ilgilenemediği için bana liderliği vermeyi hemen kabul etmişti, aramızda düello yapmak zorunda kalmamıştık böylece. Demeter kulübesinin bu yanını çok seviyordum. Asla bir şeyi savaş yoluyla çözme yanlısı değildik. Belki ben biraz, o da tepemin tası atınca. Bir zamanlar bana verilmiş ve hala geçerliliğini koruyan ünvanımı hatırlayıp gülümsedim. Demeter kulübesinin en iyi kılıç kullananı.
Hoplaya zıplaya Büyük Ev'e giderken bunları düşünüyordum işte. Bu gün yeni gelen melezlerin sayımlarını halledip dosyalarını düzenleyecektim. Haftada bir kez bunu yapmam gerekiyordu, Sat her şeye yetişemezdi. Ama bundan mutluydum. Biraz ortam değişikliği ve Kherion'la laflamak hoşuma gidiyordu. Büyük Ev'in verandasının gıcırdayan merdivenlerini hızla çıktım ve merdivenler gibi gıcırdayan kapıyı açtım. İçeride Kherion telaşla oradan oraya koşuşturuyordu. Onun volta attığını yeni farketmiştim. ''Kherion, neler olu-'' Kherion beni görünce heyecanla yanıma geldi. ''Maya! Çok şaşırtıcı bir şey oldu!'' Dosyalarımı en yakın masaya bıraktım ve ona baktım. Kherion kolay kolay heyecanlanmazdı. ''Bir çağrı geldi...'' Şimdi neler olduğunu merak etmiştim. ''Kimden? Bir tanrıdan mı?'' Yine bize ayak işlerini yaptırmak istiyorlarsa çok beklerlerdi. ''Hayır, yeraltından. Gönderen de Eduard Longrange.'' Ona öylece bakakaldım. Yanlış duydum sandım ama duymamıştım. Onun ismini duymayalı o kadar zaman olmuştu ki şimdi onu duyunca kalbim sızladı. ''Ne...'' dedim zayıf bir sesle. Şu anda hiç bir şey düşünemiyordum, şaşkınlık beynimi dondurmuştu. ''Onu oradan almaya gitmeliyim.'' Kherion daha çağrının ne olduğunu söyleyemeden hızla Büyük Ev'den çıktım ve kulübeme daha önce hiç gitmediğim bir hızla gittim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eduard Ryan Longrange
Hephaistos'un Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Hephaistos'un Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Eduard Ryan Longrange


Mesaj Sayısı : 1186
Kayıt tarihi : 31/10/10

Kayıp melezin dönüşü Empty
MesajKonu: Geri: Kayıp melezin dönüşü   Kayıp melezin dönüşü Icon_minitimeÇarş. Şub. 09, 2011 9:06 am

"Beni burada tutarak eline hiçbir şey geçmez!" diye bağırdı karanlığa. Bir aydan fazla süredir bu iğrenç zindana kapanmak zorunda kalmıştı. Hades onu esir tutuyordu ama nedenini bilmiyordu. Ona hiçbir şey yapmamıştı. Eğer karşısına çıkacak kadar cesur olsaydı tanrının yüzüne tüküreceğini biliyordu. Buradan bıkmıştı artık. Olanları bile hatırlamak istemiyordu. Evet, kampın sınırlarından çıkmıştı ama öyle olacağını beklemiyordu. Hades onu kandırmıştı. Yeraltına girmeye zorlamıştı. Eğer ona giderse ölen arkadaşını geri getireceğini söylemişti. Buna nasıl kandığına inanamıyordu. Gelmesiyle birlikte Hades'in onu zindanlara tıkması bir olmuştu. Amacını bilmiyordu. Niçin bir melezi esir almak isterdi ki? Görebildiği sadece karanlıktı. Artık burada olmaya alışmıştı. Neredeyse bir iki gündür bir şey yiyememişti. Verdikleri yemek ise sadece bayat ekmekti. Eduard, böyle daha nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Buradan çıkması gerekecekti. Kampı o kadar özlemişti ki... düşündükçe bile gözlerinin kenarında yaşlar birikiyordu. Büyük ihtimalle kimse gittiğini bile anlamamıştı. Buradan kurtulmak için her şeyi yapmış ama başarısız olmuştu. Ama artık bu sondu. Eduard, parmaklıklara doğru yürüdü. O kadar dardı ki geçmek imkansızdı içinden. Ateş gücünü de kullanamıyordu. Silahlarını almışlardı. Bir tanesini hariç. Bronz Ejder hala ondaydı. Ama onu kullanmak için doğru zamanı bekliyordu. Hatta kullanmayı denemişti ama başaramamıştı. Bir türlü yapamıyordu işte. Ayak sesleri duyuyordu. Dişlerini sıkarak gelen kişiye baktı. Bir hayaletti. Elinde de bir dilim bayat ekmek vardı. "Yemek." dedi. Sesi oldukça soğuktu. Ekmeği önüne attı. Eduard bir aydır burada tıkılmaktan bıkmıştı. Ama kurtarılma planı birazdan başlayacaktı. Ölünün gitmesini bekledi. Adımları kesilince Eduard elini cebine koydu. Bronz ejder. Bunu başarabilirdi. Derin bir nefes aldı ve bronz ejderi bıraktı. Karşısında dev bir kaplan olana kadar büyüdü grimsi top. Aslında kampa bir çağrı göndermişti. Dün gece. Bir mektup. Ama hala ulaştığından emin değildi. Şimdi tek yapması gereken bu cehennemden kurtulmaktı. "Komut dizisi: 13. Beni buradan çıkar.." dedi. Sesi kararlı çıkmıştı. Kaplan başını evet anlamında salladı. Eduard ise kaplana bindi. Kaplan önünde ki demiri oldukça kolay kırmıştı. Hala nerede olduğuna inanamıyordu. Çıkmıştı başarmıştı! Ölülerin arasında hızla ilerliyordu. Peşine bir ordu takıldığını görebiliyordu. Ama onları atlatabilirdi. Kaplanın yok olmaya başladığını hissediyordu. O yeterince güçsüz olursa kaplan yok olurdu. Ama şuan olamazdı. Hayır! Sonunda kaplan erimişti. Eduard ise üç metre yuvarlanarak düştü. Buradan nefret ediyordu. Şimdi koşmalıydı. Hala bir şansı vardı. Var gücüyle koşmaya başladı. Kendini hiç olmadığı kadar hafif hissediyordu. Herhalde bayat ekmek işe yaramıştı. Ayak sesleri duymuyordu artık. Alarm seslerini duyuyordu sadece. Omzunda bir el hissetti. Korkuyla arkasını döndü. Karşısında ki kişiyi görünce gülümsedi. "Maya!" Sevgilisine sarılırken, hiç bu kadar mutlu olmadığını biliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clara Thompson
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Clara Thompson


Mesaj Sayısı : 4592
Kayıt tarihi : 12/10/10

Kayıp melezin dönüşü Empty
MesajKonu: Geri: Kayıp melezin dönüşü   Kayıp melezin dönüşü Icon_minitimeÇarş. Şub. 09, 2011 10:00 am

Eşyalarımı hazırlamış ve anında Çörek'i alıp yola çıkmıştım. Şu anda
karşıma Zeus bile çıksa umrumda değildi. Eduard'ı geri getirecektim. Ne
olursa olsun. Her ne olursa. Kararlı bir şekilde gözlerimi kıstım. Çörek
bu kadar hızlı gitmekten yorulmuştu. Onu fazla yorduğumu farkettim. Onu
nazikçe okşadım ve ona bir havuç verdim. Çörek neşeyle kişnedi. Onun
için her şey çok kolaydı. Bir havuç ona her şeyi unutturabiliyordu.
Keşke benim için de böyle olabilseydi. Derin bir iç çektim. Başımı
Çörek'in yumuşacık boynuna yasladım. Eduard'ı bulacağımı biliyordum.
Sadece onu bulana kadar geçen zaman beni mahvediyordu. Onu düşünmekten
başka bir şey yapamıyordum ve bu halde yeraltına inmek çok tehlikeli
olurdu. Kafamı toplamalı ve konsantre olmalıydım.
Başımı aniden kaldırdım. Etrafa baktım. Hava kararıyordu.
Alacakaranlıktı. Çörek uçmaktan bezmiş bir halde nefes alıyordu. Ama
istediğim yere geldiğimizi biliyordum. Los Angeles, Nakil Sırasında Ölüm
Plakçılık. Buraya hiç yanlız gelmemiştim. Nedeni yerlatının ve Hades'in
beni çok korkutmasıydı. Ama konu Eduard olunca, yeraltı bir sinek
vızıltısı gibiydi. O sinek vızıltısına kulak asmamaya çalıştım.
Çörek'in burnundan hafifçe öptüm. Acı dolu kişnedi. Bu hareketimin veda sözcüğü olduğunu anlıyordu artık. ''Üzgünüm oğlum. Ama artık gitmeliyim. Buraya iyi bir şey için geldim, endişelenme sakın.'' Girmeden
önce boynuma madalyonumu taktım. Bir plan yapmıştım ama işe yaraması
imkansız gibiydi. Umarım işe yarardı ve bu işin sonunda buharlaşmazdım.
Derin bir nefes aldım. ''Haydi bakalım Maya, bu işi bitir artık.'' Kendi
kendime konuşmamam gerektiğini hatırlatarak içeri girdim. İçerisi son
gelişimde hatırladığım gibiydi. Sade, ciddi ve ölü. Bir sürü ölü vardı
içeride ve burayı olduğundan da ölü gösteriyordu. Hızlı adımlarla
ölülerin kayıkçısının yanına ulşatım. Tamamen Eduard'a yoğunlaşmıştım. ''Ölülerin kayıkçısı Charon, buraya Hades'in emri ile geldim.'' Dev gibi adam bana şüphe ile baktı. ''Ne dedin sen ufaklık?'' dişlerimi
sıktım. Onunla uğraşamazdım. Boynumdaki madalyonu gösterdim. Bunu bana
Hades vermişti, ama çok önce ve bu amaç için değil. Şu anda bu bile
umrumda değildi.Charon omuz silkti ve asansörüm kapısı açıldı.
Duraksadım ama içimden Eduard'ın given dolu yüzünü geçirince kararlı bir
şekilde asansöre girdim. Saatler gibi gelen dakikalar sonra, asansör
bir ''dink'' sesiyle açıldı. Karşımda yeraltı dünyası duyuyordu. Ölüler
diyarı ve Hades'in krallığı. İçim ürperdi. Hızla yürümeye başladım.
Etrafa bakındım ve yardım edecek birilerini aradım. Hiç ölü yoktu. Hades
ölülerin çıkışa bu kadar yakın olmasını istemiyor olmalıydı. Yürümeye
devam ettim. Ne aradığımı bile bilmiyordum, belki bir kafes veya hücre?
Artık Cerberus'a iyice yaklaşmıştım. Çok korkuyordum ama onu bir şekilde
atlatabilirim gibi geliyordu. Hayvanları severdim. Onlar da beni. Belki
bu koca üç başlı vahşi köpeği bir şekilde eğitebilirdim. Belki...
İleriye baktım ve tepede bir parıltı gördüm. Gözlerimi kıstım. Aslında
bir parıltıdan farklıydı, karanlık bir kütleydi aslında. İçimde büyük
bir merak ve umut vardı. Adımlarımı sıklaştırdım. Cerberus'un olduğu
yere gelmiştim. Gelmiştim ama canavar burada yoktu. Kafam karışmıştı.
Nasıl yani, burada değilse nerede diye düşündüm. Diğerleri gibi sırada
bekleyen birine sordum. ''Cerberus nerede biliyor musun?'' Adam hala Cerberus yokken Elisyum'a girmeyi akıl edememişti. ''Bir yerden bir mahkum kaçmış. Çok güçlü bir silahı varmış, sanırım bir hayvan. Onu da çağırmak zorunda kaldılar.'' Yutkundum. Bu Eduard olabilir miydi? ''Bu yer nerede biliyor musun?'' Adam
başını salladı. Ceza tarlarlarının üzerinde sallanan karaltıyı
gösterdi. Onunla daha fazla konuşmadan oraya doğru koştum. Ceza
tarlalarındaki işkence ve kötü şeylere bakmamak için büyük çaba
harcıyordum. Sadece havada sallanan şekile ulaşmaya çalışıyordum.
Ona yaklaştıkça bana daha büyük gözükmeye başlamıştı. Ve daha yüksek! Ona nasıl çıkacağım aklıma hiç gelmemişti. Bu
bana engel olmamalıydı. Eduard'a ulaşmalıydım. Bu kadar yaklaşmışken
hiçbir şey bitemezdi. Daha önce hiç hissetmediğim bir öfkeyle
parmaklarımı toprağa batırdım. Sonra bağırarak ellerimi yukar
yükselttim. Yerden anında altı tane ve oldukça kalın dallar çıktı.
Bunların bir ağaç gövdesi kalınlığında olduğunu düşünüyordum. Ama
düşünecek zamanım bile kalmamıştı. Hızla birine tırmanmaya başladım. Bu
ağaçlar akıllıydı, ben düşeceğim zaman biri beni engelliyor diğeri de
ellerimi dalın üzerinde kalmasını sağlıyorlardı. Bu şekilde hızlıca
ilerledim. Yaklaşcıkça alarm seslerini duyabiliyordum. Bu beni
korkutmuştu. Sonunda bitkiden indim. Kendimi ''Jack ve Fasulye
sırığı''ndaki Jack gibi hissetmiştim. Şimdi devlerin dünyasındaydım.
Ölülerin dünyasında. Karşımda bir adacık vardı. Havada süzülen bir
adacık. Üzerinde kocaman metal renkli bir bina duruyordu. Bu bir
hapishane miydi? Aynı onlara benziyordu. Fazla incelemeden kocaman metal
kapıya koştum. ''Deja-vu!'' dedim kendi
kendime. Aynı olayın cephanelikte de yaşandığını hatırladım. Eduard'la
bir yüzük bulmuştuk. Onunla neredeyse ayrılacaktık. Sırf ilişkimizi
başkalarına söylemek istemiyor diye. O anları hatırlamak bile acı
veriyordu. Çünkü aklıma hep Eduard geliyordu. Başımı bu anıyı kovmak
için salladım ve kapıyı açtım. Kendimi her zamankinden güçlü
hissediyordum. Beni güçlü hissettiren Eduard'a yaklaşmış olmamdı. O bana
her zamankinden yakın gibiydi. Labirenti andıran koridorlardan geçtim.
Alarm sesi kulaklarımda adeta yankı yapıyordu. Gözlerim her yerde
Eduard'ı arıyordu. Bir koridora girdim ve hızla koşan birini gördüm.
Buna inanamıyordum. Onun açık kumral saçlarını nerede görsem tanırdım. O
yürüyüşünü de. Gözlerim yaşarmıştı. Dayanamayıp onun yanına koştum. O
kaybolmuşken, melez kampında olnu bulunca söylemek için bir çok şey
tasarlamıştım. Neler yapacağımı düşünmüştüm bile. Ama şimdi herşey
kafamdan uçup gitmişti. Elimi onun omzuna koydum. Onu sadece hissetmek
bile beni mutlu etmişti. Eduard hızla arkasını döndü. ''Maya!'' onu
sadece görmek değil, sesini duyabilmek... Her şeye bedeldi. Ona hızla
sarıldım. Eduard neredeyse yere düşecekti. Onu sıkabildiğim kadar
sıktım. Özlemimi hiçbir şey dindiremeyecek olsa bile. Pek güçlü
değildim ama onu sıkmayı deniyordum en azından. Bu da bir şeydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kayıp melezin dönüşü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Demircimizin Dönüşü Şerefine
» Üç Melezin Tazı Avı (1)
» Üç Melezin Tazı Avı (2)
» 3 Melezin Kehaneti.
» Basit Bir Gezinin Felakete Dönüşü

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Los Angeles :: Nakil Sırasında Ölüm Plakçılık-
Buraya geçin: