Jess'le beraber ilk defa yürüyüş yapmaya karar vermiştik. Toprak kokusu dünyada en çok sevdiğim kokuydu ve Jess de seviyordu. Beraber yürürken bir baktık ki Thalia'nın ağacının yanına gelmiştik. Şaşkınlıkla nasıl bütün kampı dolaştığımızı düşürken Serena'nın sesiyle bakışlarımız ona yöneldi.
''Heyy, çocuklar, biraz yardım edebilir misiniz lütfen?'' diye inledi Sere. Bu arada Bayan O'Leary Sere'nin yüzünü yalıyordu. Onu nereden bildiğimi sorabilirsiniz. Tabii ki bilirdim. Percy Jackson ve Nico Di Angelo, yani hayatta onun sevdiği iki kişi ortalıktan kaybolunca ve kimse ona bakmaya cesaret edemeyince iş Anne Sevgisi Tanrıçası'nın ki, benim ablam Kate Gardner'a kalmıştı. O benim idolümdü ama maalesef şu anda yoktu. Her neyse, ablam ona o kadar iyi baktı ki, Bayan O'Leary bütün Demeter çocuklarını sever oldu. Şimdi o kampta yokken Bayan O'Leary yanlızdı tabii.
''Bayan O'Leary, kızım, bırak Sere'yi lütfen.'' Cehennem tazısı sekerek Sere'nin üzerinden kalkıp yanıma geldi. ''Ah, tatlı kız, bırak beni biraz nefes alayım.'' dedim neşeyle. Aslında beni yalamasında sorun yoktu. Bana küçük köpeğim Toil'ı hatırlatıyordu.