Uzun ve geniş ağaçlara kadar gelmiştim sonunda. Orman'a ilk girdiğimde korkularım vardı. Ama yavaş yavaş kendime güvenimi kazanmaya başlamıştım. Daha yeni Hades'i gördüğüm bir görevden gelmiştim. Hem de ilk görevimde bu kadar derinlere inebilmiştim. Ayrıca bir iki okçuluk dersi almıştım babamdan. Evet, evet kendime güvenmeliydim. Yanımda ok kılıfım ve yayım vardı. Herhangi bir saldırıya hazırlıklıydım.
Keşke kendime o kadar güvenmeseymişim.
İlk başlarda sadece kanat sesleri vardı. Ben bunların civardaki serçelerden geldiğini düşünmüştüm. Ama sonra bu sesler daha anormal bir hâl almaya başlayınca etrafa bakındım. Bir süre sonra nedense metal sesler duymaya başladım. Ve olanlar oldu. Ağaçların üstünden garip görünüşlü kuşlar geçiyordu. Bu kuşları tanımamsa bana soğuk terler döktürdü. Bunlar Stymphalian Kuşları'ydı ve onlara karşı pek şansım olduğu söylenemezdi doğrusu. Bir ara kampı bastıklarını duymuştum, sanırım oradan kurtulan birkaç tanesi ormanda saklanmışlardı. Elimdeki oklardan birkaçını üstlerine attım. Tabi ki hiçbiri yok olmadı. Ama daha sonra çok ilginç bir şeyi fark ettim. Onlar oklarımla ilgilenmemişlerdi bile. Kaçtıkları şey başka bir şeydi. Ve o şey çok yakındaydı...
Bu gerçeği fark ettiğim anda yer sarsılmaya başladı. Bir şey hızlı bir şekilde bana doğru ilerliyordu. Bense kampın güç sınırlarını aştığım için çok büyük bir tehlike altındaydım. Hemen harekete geçmem gerekiyordu. Bana en mantıklı gelen kuşların uçtuğu yöne gitmek oldu. Sesten iyice uzaklaşmaya başlamıştım. Arkama bakmak için döndüğüm sırada ağaca çarptım ve yere düştüm. Oklarım yere dağıldı, yayım ise birkaç ağaç öteye savruldu. Bu sırada canavar yaklaşmaya devam ediyordu.
Oklarımı kılıfıma alalacele koyup yayıma doğru koştuğum sırada peşimdeki canavarı tanıdım. O bir Minotor'du ve bir şey onu çok fena öfkelendirmişe benziyordu. Üstüme doğru son sürat geliyordu. "Hadi ama, ben sana hiçbir şey yapmadım ki" diye geçirdim içimden. Yayımı elime geçirdiğim anda hemen bir ok attım ve bu gidebileceği o kadar yer varken gidip ayağına saplandı. Bu onu önce yavaşlatsa da sonra daha da öfkelendirdiği için hızlandırdı. Üstelik bu sefer "ona bir şey yapmıştım". Koşmaya başlamadan önce ona bir ok daha attım ve nereye gittiğini görmeden koşmaya başladım. Neyse ki buraları tanıyordum ve kampa iyice yaklaşmıştım. Biraz sonra soluk soluğa ve terden sırılsıklam bir şekilde kendimi yere attım. Üstelik tam karşımda Afrodit kızları olduğunu fark etmemiştim. Onlara bakıp "Minotor... Tam arkamdaydı... İnanın bana..." gibi şeyler söyledim ama orman gayet sakin olduğu için bana böcekmişim gibi bakıp gittiler. Harika, artık kampa da rezil olmuştum. Bir dahakine Orman'a giderken daha eğitilmiş olmaya karar verdim.