Derin bir nefes alarak aniden yatağımdan fırladım. Saat gecenin 3'ü idi. Soğuk kış gününe rağmen camım açılmış içerisi dondurucu derecede soğuktu. Küfrederek yatağımdan kalktım ve camımı kapattım. Evimizin üst katında küçük odamda ki dağınık yatağıma baktım ve uyumak istemediğime karar verdim. Bir kaç adım atarak ışığı açınca gözlerim kamaşmıştı. Bir süre sonra gözlerim ışığa alıştığında klasik mavi pijamamı çıkarıp aynı şekilde klasik kotum üstüne de mavi-siyah-beyaz çizgili kazağımı geçirdim. Babam ile Annem yan oda da uyuyorlardı. Çok ses çıkarmamalıydım. Canım biraz gezinmek istiyordu. Yanıma çantamı ve her zaman taktığım kolyemi aldım. Çantamın içinde binbir uğraşla para dostum ile biriktirerek yaptırdığımız ağaç evin anahtarı bir kaç bisküvi ve meyve suyu vardı. Çantamda hep bu yiyecek içecekler bulunurdu. Ağaç eve gidiyordum. Annem geceleri uyanıp ağaç eve gitmeme alışıktı ve buna bir şey demezdi. Ama bazen babam bu duruma kızar beni deli ederdi. Onun için onları uyandırmamalı dikkat etmeliydim. Yavaşça merdivenlerden indim. Gıcırdayan 2. basamağı atlayıp son basamağa basarak dış kapıya doğru gittim. Kapıyı açtım ve iliklerime kadar dondurucu soğuk ile yüzleştim. Geri dönüp montumu aldıktan sonra tekrar çıktım. Sokak boyunca ilerledikten sonra meşe ağacının üzerindeki tanıdık yapıyı gördüm. Ağaç ev oradaydı. Ağaca binbir zorlukla tırmanarak ağaç evden içeri girdim. Oraya merdiven koymazdık çünkü olur olmadık kişilerin gelmesini istemezdik. Ağaç evi paylaştığım arkadaşımın geceleri uyuyamama gibi bir sorunu yoktu bu nedenle geceleri tek başıma olurdum. Ağaç eve çıktım ve batarya ile çalıştırmayı başardığımız gece lambasını açtım. Bu ani bir korkuyla çığlık atıp yere düşmeme neden oldu çünkü köşede arkadaşım Ace gözlerinin altı morarmış ve dizlerini kendine çekmiş bir şekilde oturarak sallanıyor ve duyamadığım bir sesle bir şeyler mırıldanıyordu. "Lanet olsun Ace bunu sana kim yaptı ha !" diyerek ona koştum ve sarstım. Bana başını kaldırdı. Kendinde değil gibiydi ama konuştu. Ağzından şu kelimeler döküldü. "Me-lez-sin d-değil m-mi? B-boşuna uğraşmad-dım" dedi. Ardından tekrar sallanmaya başladı. Ne demeye çalışıyordu ne melezi. Hayatımda melez ile ilgili bir şey ne duymuşdum ne görmüştüm. Sadece izlediğim bir filmde Yarı Elfler vardı ama bunun benimle hiç bir alakası yoktu. Kulübenin içinde volta atmaya başladım. Her bir tur döndüğümde bir küfür daha savuruyordum. Hiç bir fikrim yoktu ne yapacağıma dair. Arkadaşım burada delirmişti belki belkide ölüyordu ama ben burada volta atıyordum. Acil durum merdivenini aldım. Bunu ilk kez kullanacaktık ve Ace'in dedikleri aklıma geldi. Koymayalım diye o kadar da yalvarmıştım. "Olsun Edward belki birimize bir şey olur. Seni sırtıma alıp 4 metreden atlamamı mı istiyorsun?" demişti ve gülüşmüştük. Gerçekten birimizin başına bir şey gelmişti. Ama beni sırtında taşımayacaktı ben onu taşıyacaktım. Merdiveni sıkıca bağlayıp aşağı attım. Sırtıma alıp inmeye başladım. Bir kaç adım attıktan sonra düştüm ve ayak bileğimi burktum. Lanet olası şimdi başıma gelmek zorundamıydı. Zorlukla ayağa kalktım. Tekrar Ace'i sırtıma aldım. Ace hiç konuşmuyordu. Attığım her adımda artan acı ile küfür sayısıydı. Eve az kalmıştı. Eve vardığımda kapıyı yumruklamaya ve bağırmaya başladım. "Annee çabuk gel. Uyan çabuk. (!)" dedim. Bir süre bekledikten sonra Annem geceliği ile camda gözüktü. Yanında da bana bakan ekşi yüzüyle lanet olası babam. Beni neden sevmiyordu ki bu adam. Üstelik onun için derslerime çalışıyor ve sırf o dediği için kurallarına uymaya çalışıyordum. Ama nafile hala bana o ekşi yüz ifadesiyle bakıyordu. Ama annem beni severdi en azından ben öyle umut ederdim. Bana karışmazdı ben de ona karışmazdım. Ama bir gün gelipte bana sarılıp günün nasıl geçti dediği yoktu. Anneme bağırdım. "Anne Ace hasta onu hemen hastaneye götürmeliyiz." dedim. Annem bana baktı "Akşam akşam gitmek zorundamıyız Ed sabah götürürüz" dedi. Şimdi sinirlerim tavan yapmıştı. Bağırdım "Lanet olsun sana anne, çocuk ölüyor anlamıyor musun?" dedim. Bunu dedikten sonra annem bana baktı ve babamı öpüp aşağı indi. İstediğimi elde etmiştim. Bana hiç bakmadan arabaya bindi bende Ace'i arabaya taşıyarak bindirdim. Yolda hiç konuşmadık. 10 dk sonra hastaneye vardığımızda Annemi beklemeden fırladım. Ve ilk gördüğüm doktora "Arkadaşıma bir şeyler oldu. Lütfen ona yardım edin." dedim. Doktor Ace'ye bir baktı yüzündeki ani bir şok ifadesinin hemen ardından hemşire çağırdı ve ve bir odaya götürmesini istedi. Doktor hemşireye kötü bakmıştı sanki hemşireyi istemiyordu. Hemşire de çok sinsi bakıyordu. Ve bir an güldüğünü düşündüm ama gece uyanmıştım ve arkadaşım kötü durumdaydı. Elbette etkilenecektim biraz. Doktor sordu "Onu ne zaman böyle buldun. Ya da böyle olurken yanında mıydın?" dedi. Biraz düşündüm ve aceleyle yanıt verdim. " Hayır değildim. Yarım saat önce ağaç evinde bu şekilde buldum. Bir şeyler sayıklıyordu işte o kadar." dedim. Adam bana inanılmaz bir şevkat ifadesiyle baktı. Bir an size baba diyebilir miyim diyecektim ama kendimi tuttum. Adam beni peşinde sürükleyerek Ace'in bulunduğu odaya götürdü. Ace yatmıştı ve serum ile beraber bir sürü makina ile oraya uzanmıştı. "Arkadaşın burada iyileşmeyecek" dedi doktor. "Ne demeye çalışıyorsun be, nasıl olurda iyileşmez. Sen doktor değil misin ha!" dedim. Doktor aynı şevkat ifadesiyle suratıma baktı ve sırıttı. Bu yine sakinleşmeme neden olmuştu. "Tabi ki iyileşmez. Yani buradayken iyileşmez. Bir kamp..-" Konuşması yarım kalmıştı çünkü kapı kırılacakmış gibi açılmıştı. Patlama gibi bir sesin ardından kafamı kapıya doğru çevirdim. Gözlerime inanamıyordum. Efsanelerde gördüğüm yılan başlı kadın ee adı neydi. İşte bilmiyorum o duruyordu. Kesinlikle bana bu gece bir şey olmuştu. Tam doktora bunu anlatacakken Doktorun şevkatli yüz ifadesi korkunç bir ifadeye bürünmüştü. Ona bakarken aniden kolunu kaldırdı bileğimi sertçe tuttu. Ardından Ace'i sırtına alıp koşmaya başladı. İnanılmaz bir şekilde bir yerinden kılıç çıkarıp yılan-kadına saldırdı. Kadın hamleden kaçmak için sağa süründü. Kapı boşluk kalınca kapıdan fırladık. Adam hem Ace'yi hemde beni taşıyordu. Ama yine de inanılmaz bir hızla koşuyordu. Kılıcını elinden bırakmamıştı. Hastaneden dışarı fırladık. Aşağı yola doğru koşuyordu. Bir süre koştuktan sonra ben o kadını atlattık diye düşünürken kulağımın yanında bir ok ince bir ses çıkartarak geçti. Ben bu oku arkamdan beklerken efsanevi cüssesiyle yılan-kadın karşımda duruyordu. Adam bizi sırtından ani bir haraketle fırlattı ve kılıcını daha sıkıca kavrayp saldırıya geçti. Sürekli aşağı bakıyordu. Sonradan ne olduğunu hatırladım. Yılan-kadınlar gözlerine bakanı taşa çevirebiliyordu sanırsam. Ben bunları düşünürken işler iyi kızıştı. Elindeki yayla adama vuran yılan-kadın adamı bir kaç metre öteye gönderdi. Kendimi toparladım ve yere bakmaya başladım ne olursa olsun başımı kaldırmayacaktım. O sırada omzumda keskin bir acı hissettim. Omzuma baktığımda bir ok omzuma saplanmıştı. Tepki olarak bağırdım ve ne olursa olsun ona karşı koymak için gözlerimi kaldırdım. Tam yılan-kadın da bana bakıyordu ki arkasından gelen kılıç ustası kafasını uçurdu. Kafası hariç bütün bedeni toza dönüştü yılan-kadının. "B-bu da neydi. Ne lante bir yaratık" dedim. Adam bana baktı "Omzun kötü olmuş acele etmemiz gerek ayrıca o bir Medusa" dedi. Kolumun acısını hatırlatan adam koluma bakmama neden olmuştu. Kolum kan içindeydi. Ve canım çok yanıyordu. Kafamı kaldırdım bir şey söyleyecekken gözlerim buğulandı. Kafam arkaya düştü ve acıdan bayıldım.
Gözlerimi bana sonsuz gelen bir süre sonra açtığımda ağzım zımpara kağıdı gibiydi. Ve boğazım acıyordu. Omzum sargıya alınmış bir yatakta yatıyordum. Yanımda su zannettiğim bir içecek vardı. Bunun su olması beni çok sevindirmişti. Ani bir hevesle bütün bardağı kafama diktim. En güzel sudan daha ferahlatıcı bir tadı vardı. Acaba nereden çıkıyordu bu su. Sonunda tekrar yutkunmaya başladığımda etrafa bir göz attım. Yanımda ki yatakta Ace yatıyordu. Gözlerindeki morarıklar geçmiş ve huzurluca uyuyordu. Çok mutlu etmişti bu beni. Sonradan bir boğaz temizleme sesi duydum ve kafamı o yöne çevirdim. O kılıç ustası-doktor tanınmadık adamdı. Sanırım o bizi kurtarmıştı. "Ace iyi mi?" diye sordum. "Gayet iyi" diye cevap verdi. "Peki ben iyimiyim ölmeyeceğim değil mi?" dedim. "Hayır ölmeyeceksin evlat." dedi. Sorularım bitmiyordu tekrar sordum "Acaba burası neresi, şeyy bir de melez ne demek. Ayrıca adınız nedir?" diye sordum.Adam gülümsedi. "Birinin adını öğrenmeden önce kendinin kini vermelisin" dedi. "Benim adım Edward Jamie Newgate. Ama Edward yeterli" dedim. Adam baktı."Benim adım Flavius. Burası melez kampı ayrıca melezsen ebeveynlerinizden biri tanrı demektir." dedi. O öyle diyince hemen cevabı yapıştırdım. "Hayır benim babam da Annem de normal insanlar. E-ee yani henüz bir tanrılıklarını görmedim" dedim. "Melez olmasaydın buraya giremezdin. Ama her neyse yakında hangi ebeveynin tanrıymış öğrenirsin. Arkadaşın Ace seni korumakla görevlendirilmiş bir Athena çocuğu. Kıdemli melezlerden biri." dedi Flavius. Bunu fazla kurcalamamaya karar verdim. Hepsinin zamanı gelecekti. Başımı tekrar yastığıma koydum ve gözlerimi hiç olmadığım kadar huzurlu bir şekilde kapattım. Sanırım burası benim yuvam olacaktı.