Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Gateway'e Eski Arkadaşlarımla Oynamaya Gidiyorum/Yarışma Rp'si

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Theodor Aquila
Apollon'un Çocuğu
Apollon'un Çocuğu
Theodor Aquila


Mesaj Sayısı : 710
Kayıt tarihi : 30/10/10

Gateway'e Eski Arkadaşlarımla Oynamaya Gidiyorum/Yarışma Rp'si Empty
MesajKonu: Gateway'e Eski Arkadaşlarımla Oynamaya Gidiyorum/Yarışma Rp'si   Gateway'e Eski Arkadaşlarımla Oynamaya Gidiyorum/Yarışma Rp'si Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 7:43 am

Hava sımsıcaktı. Babam işini yine harikulade bir şekilde yerine getirmişti. Böyle havalarda dışarı çıkıp boş boş dolaşasım geliyordu. Bunun için ayakkabılarımı giydim ve tam dışarı çıkacakken bir Satir önümü kesti. Bu Satir’i daha önce görmüştüm. Adı Tomurcuk filan olmalıydı heralde. “Naber omurcuk? Acelen var galiba?” dedim. Tomurcuk ilk başta bana kızgın bir şekilde baktı. Sanırım adını yanlış hatırlıyordum. Ama o bunun üzerinde fazla durmadı ve konuşmaya başladı. Ama o kadar hızlı konuşuyordu ki dediklerinin arasından sadece “...Richard...” ,“...yardım...”, “...mesaj...”, “...acilen...” gibi şeyler seçebildim. Tomurcuk’u, ya da adı her neyse, susturdum. “Bak hiçbir şey anlamıyorum. Sakin sakin ve tane tane konuş. Richard’ın başına bir şey mi geldi yoksa?” diye endişeyle sordum. Satir bir nefes aldı ve konuşmaya başladı Demin Richard’dan bir mesaj aldık. Bir melez bulduğu için birkaç gün önce kamptan ayrılmıştı. Her şey yolunda sanıyorduk ama bugün öğrendik ki melezin başında çok fazla canavar varmış ve Richard hepsiyle başa çıkamayacağını düşünüyor. Yardım etmen için seni çağırıyor, şuan Gateway Kemeri’nin oradalarmış. Hazırlansan iyi edersin Apollon oğlu.” Dedi ve bana söz hakkı tanımadan arkasını dönüp gitti. Keşke adını aklımda tutsaydım diye hayıflandım, çünkü aklıma gelen bir sürü soru vardı. Artık hepsini Richard cevaplar diye düşünerek kulübeye geri girdim.
Zırhımı üstüme giydim, cebime bir elma sıkıştırdım ve Pegasus Ahırları’na gittim. Paris’i hemen fark ettim ve yanına gittim. Biraz kafasını okşadım ve elmayı cebimden çıkardım. Daha ağzına götürmeme fırsat vermeden elimden kaptı ve yemeye başladı. Bunun üzerine güldüm ve Sanırım seni burada hiç beslemiyorlar dostum. Bu kadar aç
olmayı nasıl beceriyorsun gerçekten merak ediyorum.” Dedim. Daha sonra Paris’in başını okşadım ve üzerine bindim.


5 dakika içinde yükselebildiğimiz kadar yükselmiştik. Açık havaya çıkmayalı uzun zaman olmuştu ve bu yüzden havayı en saf haliyle ciğerlerime çekmek istiyordum. Ayrıca güneş de burada daha parlaktı. Birkaç dakika havada özgürce süzüldükten sonra kötü bir şeyler olduğuna dair melez hislerim beni uyardı. Arkamı döndüğüm zaman bir pegasus gördüm. Kapkaraydı, gözleri bile karaydı. Daha önce hiç böylesini görmemiştim. Üstelik hiç de dost canlısı durmuyordu. Tam bir tane olduğu için sevinecektim ki arkadan iki tane daha pegasus çıktı. Bunlar da simsiyahtı ama gözleri kırmızıydı. Üçü de bana doğru uçuyorlardı ve işimi bitirmek ister gibi bir halleri vardı. Paris de bunu fark etmişti anlaşılan. Sanırım onlarla konuşmaya çalışıyordu. Ah keşke Poseidon çocukları gibi pegasuslarla konuşabilseydim... Ama bunun için yakınmanın zamanı değildi. Hemen saatimin düğmesine bastım ve Roloi’yi elime aldım. Arkamı dönüp pegasuslara baktım. Pegasuslar bana hep dost canlısı yaratıklar olarak gelmişti, şimdi onları öldürmeye çalışmak hiç hoş olmayacaktı. Ama buna mecburdum. Yayıma bir ok yerleştirdim ve kırmızı gözlü pegasuslardan birinin kanatına nişan aldım. Atışım başarılıydı, pegasus biraz sersemlemişti ve geride kalmıştı. Ama diğer ikisi daha çok öfkelenmişlerdi ve bana doğru uçuyorlardı. Bir ok da onlara gönderdim, ama sadece siyah gözlü pegasusun bacağını vurabildim. Bunun böyle bitmeyeceğini düşündüğüm için Paris’i ani bir dalışla bulutların arasına çektim. Burada beni görememelirini umuyordum. Paris’in kulağına “Sakın burada olduğumuzu belli etme onlara oğlum. Onları atlatmamız için tek şansımız bu.” Dedim. Paris biraz homurdanmıştı. Hatta dediğimi yapmayacağını düşündüm bir anda. Ama bunu daha
önce hiç yapmamıştı, bu yüzden kafasını okşayıp onu sakinleştirmeye çalıştım. Daha sonra da temkinli bir şekilde uçmaya başladım. Ne olur ne olmaz diye de Roloi’den Ying ve Yang’ı kolayca ulaşabileceğim bir şekilde cebime koydum.


Yirmi dakika boyunca bulutların arasında kalıp sırılsıklam olduktan sonra aşağı Paris’le birlikte aşağı dalışa geçtim. Tam zamanında bunu yapmışım çünkü Gateway Kemeri’ni geçmek üzereydik. Bu kadar hızlı gelmeyi nasıl başardığını bilmesem de Paris’e kocaman, sulu bir elma borcum vardı. Şimdi asıl sorun Richard’ı bulabilmekti. Onu aramaya ormanlık alanda başlamaya karar verdim. Korktuğu zamanlar bir ağacın tepesine düneyip elbisesini kemirirdi hep. Bunun için Paris’i bir elma ağacının yanına bağladım ve gözlerindeki minnet ifadesiyle de iyi bir şey yapmış olduğumu anladım. Umarım ağacın hepsini yemez, diye içimden geçirdim. Şimdi işin zor kısmına gelmiştik: Richard’ı bulmak...


Etrafıma bakındığım zaman Gateway Kemeri’ni gördüm. Gerçekten de dillere destan bir özelliği vardı. Ama Richard’ın burada ne işi vardı anlamış değilim. Hem benimle konuşan satir çok fazla canavar var dememiş miydi, hani nerdeydi onca canavar? Hepsi mi kaçmıştı? Yoksa... Yoksa Richard’a bir şey mi yapmışlardı? Aman Tanrılarım... Avazım çıktığı kadar “Richard!” diye bağırdım. Cevap veren olmadı. Tekrar bağırdım. Daha sonra bir hareketlilik duydum. Oraya döndüğüm anda kafama bir darbe indi ve gözlerimin önünde yıldızlar uçuştu. Bilincimi de tam o sırada kaybettim...


Kendime geldiğim zaman bir ağaca bağlanmıştım. Başımın arkasında çok feci bir ağrı vardı. Neler olduğunu anlamamsa birkaç saniyemi aldı. Etrafta üç tane kiklop vardı. İkisi benim önümde nöbet tutarken uyuyakalmışlardı. Biriyse tam gözlerimin içine bakıyordu. Ben de karşılık olarak onun gözünün içine baktım. İlk defa bir kiklopla karşılaşmıştım ve bu deneyimi kötü bir yolla edinmiştim. Yine de cesaretimi koruyarak “Hey sen, beyni gözünden küçük yaratık, benden ne istiyorsun? Richard nerede? Ona bir şey yaptıysanız inanın bana öcümü almak için hayal edemeyeceğiniz şeyler yaparım!” diye bağırdım. Kiklop ilk başta cesaretime şaşırmış bir şekilde gözünü kırptı. Daha sonra bir toprak kaymasının gürültüsünden farksız bir şekilde güldü ve “Siz melezler o kadar aptal oluyorsunuz ki, nasıl bu kadar uzun yaşadığınızı bir türlü çözemiyorum. Sana tuzak kurduk melez, o satir buraya hiç gelmedi.” dedi. “Peki o zaman onu nereden öğrendiniz?” diye sordum. Bunun üzerine kiklop “O küçük keçi arkadaşın o kadar dikkatsiz ki, yakında normal insanlar bile onun varlığından haberdar olacak. Kokusunu her yere bırakıyor, üstelik de sıradan insanlarla konuşup adını söylüyor. Hatta küçük bir çocuğa arkadaşlığınızı anlattı. Bu da Apollon’dan intikam almam için güzel bir fırsat oldu.” Dedi. Ben de “Dur bir dakika, intikam mı dedin? Babamla ne alıp veremediğin var? Yoksa şiirlerini çözemediği için küçük beyinli arkadaşlarından biri seni mi dövdü?” dedim. Bunu anlaması biraz uzun sürdü ama sonunda “Şimdiki melezler ne kadar bilgisiz oluyor. Eskiden her türlü olayı bilirlerdi, çok yazık. Belki de sana Asklepios dersem anlarsın ha?” dedi ve kahkaha attı. O anda bu efsane aklıma geldi. Kikloplar kardeşim olan Asklepios’u öldürmüşlerdi, nedenini hatırlayamıyordum. Babam da buna sinirlenip birkaç kiklopu öldürmüştü. Sanırım öc almak için bu kadar beklemişlerdi. Eh, ölümsüz olmak böyle bir şeydi sanırım. Konuşmamız sırada cebimden hançerlerimden birini çıkarıp ipimi kesmeye başlamıştım. Biraz daha kestiğim zaman özgürlüğüme kavuşacaktım ama kiklopu konuşturmam
gerekiyordu. “Peki bunun için neden bu kadar uzun süre bekledin, iştirak etmen baya zaman almış anlaşılan.” Dedim. Kiklop sinirli bir şekilde “Tanrılar arasında her zaman antlaşmalar yapılır. Apollon da Hades’e beni dünyaya geri göndermemesi için bir şeyler teklif etmiş olmalı. Ama 2000 yılın ardından artık sürem doldu ve Apollon’dan öcümü alma zamanı. Asklepios’u öldürdüğüm gibi seni de öldüreceğim Apollon çocuğu!” dedi ve sopasıyla üstüme doğru koşmaya başladı. Bu sırada diğer iki kiklop da uyanmış ve sopalarını tehlikeli bir şekilde sallamaya başlamışlardı. Konuştuğum kiklop tam sopasını bulunduğum yere vuracakken iplerimden kurtuldum ve ağacın arkasına kaçtım. Ying ve Yang’ı Roloi’ye yerleştirdim. Daha sonra da bir ok alıp arkada duran ve beni arayan kikloplardan birinin gözüne nişan aldım. Tam isabet! Beni çalıştırdığı için kardeşime teşekkür etmem gerektiğini de aklımın bir köşesine yazdım. Geriye kalan iki kiklop öfkeyle bağırdı, biri gözüne ok saplanana yardım etmeye gitti. Diğeriyse yine beni arıyordu. Bu sefer Roloi’ye iki ok yerleştirdim ve peşimde olan kiklopun sopasını tuttuğu eline nişan aldım. Apollon’a dua ettim ve oklarımı yolladım. İkisi de acı verecek şekilde kiklopun eline saplandı ve sopasını düşürmesini sağladı. O zaman onun karşısına çıktım ve “Ah hadi ama seni pis kokulu yaratık, 2000 yıl boyunca sadece intikamımı mı düşündün? Biraz antrenman yapmayı akıl edemedin mi?” dedim. Bu istediğimi yaptırmıştı ona, ağzını açabildiği kadar açtı ve bağırarak üstüme koşmaya başladı. Tam o sırada iki oku daha ağzına yolladım. Bunlar onu sendeletti, hatta durdurdu. Fırsattan istifade bir oku da gözüne yolladım. Apollon yanımdaydı sanırım, çünkü hiç ıskalamıyordum. Kiklop acı çekerek yere yığıldı
ve ortalığı sarstı. Ama bu sırada bir şeyi gözden kaçırmıştım; diğer kiklop arkadaşının gözünden oku çıkarmıştı ve bunu tam üstüme bütün gücüyle yollamıştı.Yay olmadan bile bu kadar sert gelebileceğini hayal edemezdim. Ve malesef ıskalamamıştı da, tam koluma isabet etmişti. Tam o sırada öcümü alacak olan bir Paris belirdi ve bana oku atan kiklopun kafasının etrafında dönüp onu şaşırtmaya çalıştı. Bu sırada ben de oku kolumdan çıkartmıştım. Kiklop kadar iyi atamayacağımı bildiğim için koşarak gittim ve ayağına sapladım. Kiklop acıyla haykırdı ve ayağını tutarak zıplamaya başladı. Paris’i çağırdım ve hemen sırtına tırmandım. Hemen havalanmasını sağladım. Biraz yükselince aşağı baktım ve kanlar içinde bir kiklop gördüm. Her tarafından kan akıyordu, bunlar yetmezmiş gibi gözüne ok attığım kiklop onu yanlışlıkla ezmişti. Daha sonra da ağaçların arasına yığılmış, baygın bir şekilde uzanıyordu. Ayağına ok sapladığım kiklopsa bütün ağaçları devirerek zıplıyordu ve diğer arkadaşlarına çarpmayı da ihmal etmiyordu. Bu kadar büyük bir katliam yaptığıma inanamıyordum. Ama onlar beni çağırmışlardı ve derslerini de aldılar. Şimdi kolumla ilgilenmem gerekiyordu. Apollon’un hâlâ yanımda olduğunu umarak elimi yaramın üzerinde gezdirdim. Bu yaramı biraz olsun kapatmıştı ama hâlâ kötü hissediyordum. Şimdilik umduğum tek bir şey vardı; kiklop gözündeki kanın zehirli olmaması... Paris’in boynuna sarıldım ve kulağına “Hadi oğlum, ben çok güçsüzüm, kendi başının çaresine bakman gerekecek. Beni Kamp’a geri götür. Büyük Ev’in önüne in ki birileri beni Revir’e götürsün. Sana inanıyorum!” dedim. Paris hemen rotasını değiştirdi ve Kamp’a doğru uçmaya başladı. Umarım siyah Pegasus’lar tekrar gelmezdi. Dur bir dakika, aslında hayatımı onlar kurtarmıştı. Eğer saldırmasalardı Ying ve Yang’ı çıkarmazdım ve o iplere bağlı bir şekilde orada can verirdim. Acaba bana yardım olması için bir Tanrı
göndermiş olabilir miydi? Bu bir gizem olarak kalacaktı. Onların dost olduğunu anlayan
Paris’e sıkı sıkı sarıldım ve derin bir uykuya daldım...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gateway'e Eski Arkadaşlarımla Oynamaya Gidiyorum/Yarışma Rp'si
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Eski evime gidiyorum .
»  Statü Almaya Hak Kazanmış Olanlar(sınav rpsi yapılmayacaktır)
» Kurtuluş /// Yarışma Rp'si
» Yarışma // Ben ve Pegasusum!
» Yarışma // En İyi Macera Rp'si

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: Gateway Kemeri-
Buraya geçin: