Temizlik Rp'si - 9

Kulübeden içeri girince şok olmuş bir şekilde "Tanrılarım! Kesin burada bir savaş yaşandı!" diye bağırdım. Etraf felaket durumdaydı. Beş kişinin yaşadığı bir kulübenin böyle bir hale gelmiş olması dudak uçuklatacak bir gelişmeydi. Susuz kaldıkları için solmuş olan çiçeklerimi gördüğümde gözlerim yaşlarla doldu. Kulübem, yuvam dediğim yer, adeta ıssız bir mahzene dönmüştü. Kardeşlerimi suçlamam haksızlık olurdu. Stephan kışı geçirmek için annesinin yanına dönmüştü, Tom ise uzun süredir haber alamadığımız kampçılar listesindeydi. Lia geçen aya kadar hep kampta kalmıştı ama tek başına sıkıldığı için artık o da annesiyle vakit geçirmeye başlamıştı. O gidince de kulübemiz böyle ıssızlaşmıştı. Aramıza yeni bir kardeşin katıldığını Kheiron'dan haber aldığım için derslerimi bırakıp aceleyle kampın yolunu tutmuştum. Kulübemize girdiğinde benim gibi hüsrana uğramasını istemiyordum ve bunun için etrafa derhal çeki düzen vermem gerekiyordu. Sıkıntıyla elimdeki poşetleri -içinde kutlama için aldığım aburcuburlar vardı- bir kenara bırakarak banyonun yolunu tuttum. Uzun süredir konuşma fırsatı bulamadığım temizlik malzemelerini hiç özlememiştim ama Lia şu ana kadar denetlemelerden paçayı sıyırmamızı sağlamıştı ve ben de lider olarak üstüme düşenleri artık yapmalıydım. Önce viledayla yerleri silmeye karar verdim ve hiç vakit kaybetmeden işe koyuldum. Vileda faslı bittikten sonra süğürgeyle her yeri -özellikle de mavi halımızı- bir güzel süpürdüm. Sıra toz almaya geldiğinde sıkıntıyla iç çekerek önce etrafı toparlamam gerektiğini fark ettim. Burada kalmıyor olmasına rağmen Step etrafı feci derecede dağıtmıştı. Onun yatağını düzeltmem ve çevresini toplamam fazlaca zamanımı aldı. Tom ağabeyine göre eşyalarını daha derli toplu bırakmıştı ama yine de yaklaşık yarım saat onun bölgesinde oyalanmak zorunda kaldım. Lia tahmin ettiğim gibi her şeyini güzelce toparlamıştı. Benim tarafım da en son bir ay önce kampta kalmış olduğumdan, gayet düzenliydi. Toparlama işim bittikten sonra toz almaya geçtim. Poseidon kulübesi büyük ihtimalle tarihi boyunca ilk kez bu kadar pislenmişti. Yazın hiç üşenmez her gün buraların temizliğini yapar, hatta arada gaza gelip kuzenim Jenn'e de yardım ederdim. Poseidon kulübesine birçok birincilik kazandırmış, kulübemizin adını etkinliklerde boyuna duyurmuştum. Ah, kış geldiğinde yatılı okulum yüzünden kampı terk etmek zorunda kalmıştım ve Lia da tek başına tüm işleri çevirmekten çok bunalmıştı. Ona hak veriyordum, yazın her şey çok güzel olacaktı ama yaza kadar biraz daha dişini sıkmalıydı çünkü özellikle final sınavları döneminde disiplinli erkek arkadaşım Robyn yüzünden başımı ders kitabından kaldırmaya bile fırsat bulamıyordum. Aklımdan zorum vardı ve bunun en büyük kanıtı da aşık olduğum erkekten ayrı kalmamak uğruna nefret ettiğim halde matematik bölümünde okumamdı.

İşim bitince toz bezini sinirle suyla dolu leğene fırlattım. Kulübemin bu günleri göreceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi... Süs havuzumuz için Hephaistos çocuklarından yardım almış ve ona kendi suyunu temizleyebilmesini sağlayan bir sistem kurmuştuk. İçinde rengarenk güzel bir sürü balık vardı ve hepsi de tuzlu su balığıydı. Bu nedenle süs havuzunun suyu da kulübemizin penceresinden Long Island koyuna uzanan bir borudan geliyordu. Gülümseyerek balıklara biraz yem attıktan sonra başından beri beni en çok rahatsız eden olayı hatırladım ve çiçeklerimizin başına gittim. O çiçekleri bana Ogygia Adası'nda, arkadaşım Kalipso vermişti ve bu nedenle benim için çok kıymetliydiler. Poseidon kızı olmamın getirilerinden birini kullanarak çiçekleri su taşımakla uğraşmadan hemen suladım, sonra da onlar için Hephaistos çocuklarına bir su sistemi yaptırmam gerektiğini aklıma not ettim. Etraf ilk geldiğimdeki haline oranla epeyce toparlanmıştı, şimdi sırada ufak işler vardı. Poşetleri alarak minibarımızın önüne çöktüm ve içindeki tarihi geçmiş yiyecekleri ayıkladıktan sonra yeni aldıklarımızı dolaba bir güzel yerleştirdim. Yiyeceklerle işim bittikten sonra bir sandalyenin yardımıyla perdeleri söküp çamaşır makinesine attım. Onlar yıkanana kadar bir koşu kamp marketine gidip yeni duvar kağıtları aldım ve eskileriyle yenilerini değiştirdim. Bu seferki duvar kağıtlarının üzerinde sevimli balıkların figürleri vardı. Babamız Tanrı Poseidon'un portresi tüm ihtişamıyla karşımdaki duvarda yer almaktaydı. Nedense ona bakınca burnumu kıvırmamaya bir türlü dayanamıyordum. Onun resminin etrafına biz kulübede kalan kardeşlerin resimleri de iliştirilmişti. Percy'nin resmine bakınca içimi bir hüzün dalgası kapladı çünkü ağabeyimiz hala kayıptı. Benden sonra gelen 4 kardeşim hala kendisiyle tanışma fırsatı bulamamıştı. Sıkıntıyla çamaşır makinesinin durduğunu fark ettim ve perdeleri oradan çıkarıp kurumaları için dışarıdaki çamaşırlığa astım. Bu sırada kulübemizin dışarıdan tozlu ve dökük göründüğünü fark ettim. Deniz Tanrısı'nı temsil eden kulübeye bu ıssızlık kesinlikle yakışmıyordu. İki elimi kulübeye doğrulttum ve tüm gücümle duvarlarımıza su püskürtmeye başladım. Suyu kullanmanın getirisi olan kendimi iyi hissetme halimin uzun soluklu olmasını istiyordum. İşim bitince kulübemiz etrafa parıltılar saçmaya başladı ve benim de kampa geldiğimden beri en sonunda içim açıldı.

Bu işlem beni fazlasıyla yormuştu ama artık suyu kullanmak konusunda çok daha usta olduğum için göz kapaklarımın ağırlaşmasını görmezden gelmekte pek zorlanmadım. Perdelerimiz kuruyunca onları bir güzel ütüleyip tekrar astım, markete gitmişken almış olduğum ferah kokulu oda spreyini her tarafa güzelce sıktım. Gelişimle birlikte kulübemiz tekrar deniz gibi kokmaya başlamıştı. İçinde balıklar bulunan drahmi havuzumuzdan bir drahmi alıp havaya fırlattım ve "Kardeşim Lia." diye seslendim. Kısa süre sonra karşımdaki saydam görüntü netleşince ona sarılmamak için kendimi zor tuttum. "Rose! Nasılsın?" diye soran Lia'ya sırıtarak "Her tarafım kopuyor çünkü sabahtan beri kulübede temizlik yapıyorum. Yarın kampa gelebilir misin?" diye sordum. Lia şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdıktan sonra, "Tabii ki. Ben gelene kadar kaçma sakın." dedi. Gülümseyerek ona birkaç gün içerisinde gitmeyeceğimin garantisini verdim ve daha sonra da çok yorgun olduğumu söyleyerek konuşmamızı sonlandırdım. Kendimi aşırı derecede özlemiş olduğum yatağıma attım. Derin bir uyku çekecek, uyandığımda güler yüzle Lia'yı ve yeni kardeşimizi karşılayacaktım. Daha yapılacak pek çok işim de vardı; burada uzun süredir göremediğim arkadaşlarımla ilgilenmem, tek tek her kulübeyi ziyaret etmem ve bir ara da Kheiron'un ofisine uğrayıp Robyn'i aramam gerekiyordu. 48 saat boyunca uykusuz kalmış bir insan gibi esnedikten sonra gözlerimi kapattım. Uzun ve yorucu bir gün olmuştu.

Değerlendirmede.