Hasret gidermelerini bölmek istemezdim ama kafayı yemek üzereydim. Bir rüyayı -her ne kadar rüya aslında mesaj olsa da- yorumlayamamak beni delirtiyordu. Hafifçe öksürdüm ve ''Bay Collins, buraya maalesef ziyaret için gelmedik. Çok önemli bir konu var.'' dedim.
Bay Collins sözlerimi duyunca Maya'dan ayrıldı ve içeri davet etti. İçeri girdik. Heyecandan titriyordum. Bizi bu kadar uğraştıran rüyanın altından saçma sapan bir şey çıkarsa camdan atlardım.
Salona geçtik ve oturduk. Bay Collins endişeyle bir bana, bir Maya'ya bakıyordu. Maya ile bakıştık ve "Baba, sana bir şey sormaya geldik." diyerek söze başladı. "Aslında tam olarak nasıl soracağımızı da bilmiyoruz." dedim ve anlatmaya başladık.
Her kelimede Bay Collins'in şaşkınlığı artıyordu. Endişeli halindense eser kalmamıştı. Bir şeyler bildiği apaçık ortadaydı.
Biz anlatmayı bitirdiğimizde Bay Collins sakince "Kızlar, yanlış kişidesiniz. Anlattıklarınızla ilgili en ufak bir bilgim yok." dedi. "Ne!" diye çığlık attım. Maya da şaşkınlıkla "Ama Tanrıça Athena bize senle ya da Lexy'nin annesiyle konu-" derken sustu ve bakıştık. Sinirle elimi alnıma vurdum ve "Annem!" dedim.
Gerçekten aptalın tekiydim! Annem tarih profesörüydü ve kadın yemek masasında bile mitoloji anlatırdı! Neden ilk ona gitmek aklıma gelmemişti ki?
Maya'ya baktım ve "Offf, annem yemek masasında bile mitoloji anlatır. Kısacası cidden yanlış kişiye geldik." dedim.
Kalktı ve "O halde sırada annen var." dedi. Ben de kalktım. Bu sırada Bay Collins biraz daha kalmamızda ısrar etse de Maya gitmemiz gerektiğini söyledi ve vedalaştılar. Pegasuslarımıza binip, havalandığımızda "Neden kaçarcasına çıktın?" diye sordum. Cevabı kısa ve netti "Üvey annem..." Şimdi anlamıştım. Sanırım ben şanslı gruptandım, çünkü üvey babamla mükemmel anlaşırdım. Kısacası suç ortağımdı.