Karşımda duran kız beni bir anda büyülemişti bile. Claire'nin kardeşi olduğu her halinden belli idi. Claire'den tek farkı ise suratında olmayan makyajdı. Adını bilmediğim bu kız ile oturur oturmaz sohbete başlamıştık. "Tanışalım mı?" diye sormam üzerine karşımdaki kızın suratı kıpkırmızı kesilmişti bile. Gözümün birini kısıp ona bakmaya başladım. Kıpkırmızı olan suratı, neredeyse nefes almamasından mavi olacak derecede idi. Sorumu tekrar sormam üzerine kafasını hafifçe salladı. Bu kıza kesinlikle tutulmuştum ve gözlerinden, suratının konumundan onun da bana kesildiğini anlamıştım. Claire, kesin Pers ile beni kardeşine yakıştırmaya koyulmuştu. Soruma yavaş ile hızlı arasında, ama ortası olmayan bir hız ile cevap verdi: "Benim adım London." dedi. London ismini daha önce hiçbir yerde duymamam biraz garip olmuştu benim için. "Benim adım Alex. Büyük ihtimal sen bunu biliyorsun. Tanıştığımıza memnun oldum London." dedim ve onu izlemeye başladım. Masanın altından cebimdeki çarkı çıkardım ve onunla oynamaya başladım. Biraz sonra dayanamayıp sordum.
-Sevgilin varmı London?
Bu soruyu sorduğuma önceden utanmasamda şimdi suratımın biraz kızarmaya başladığını anlamıştı bile. Bir Afrodit kızının sevgilisinin daima olduğundan ve olacağından emindim. Onların hala üvey kardeşlerim olduğu da bir gerçekti gerçi. "Iııı... Ne yazıkki yok Alex." dedi. O anda masanın altında oynadığım çarkı yavaşça cebime koydum. Yeni tanışmış olsakta ona çıkma teklifi edebilirdim. Gözlerine bakmaya başladım. Arkamdan Perseus'un Claire ile kol kola bizi seyrettiğinden adım gibi emindim. "Yeni tanıştık biliyorum ama... London, ben seni ilk gördüğümde aşık oldum. Annen ne yazıkki bizi izliyormuş." dedim. O anda London'un yüzü biraz olsun beyazladı. Sonra bana cevap verdi.