Hep yakından görmek istediğim tabelanın yanındaydım. Ama böyle hayal etmemiştim tabi. Buraya kadar her şey istediğim gibiydi. Şimdi ise her şey garipleşecekti. Noktasal yerlere elimle ittiriyordum. Aynı şeyi yapmasını Pers'e de söyledim ve anlamsız bir şekilde dediklerimi yapıyordu. Bir süre sonra kocaman bir nokta gördüm orayı elimle ittirdim ve geri çekildim. Gürültülü ve tozlu bir şekilde gizli bir geçit açıldı. Pers'e baktım, gülümseyerek '' İşte böyle bulacağız '' dedim ve '' Hadi acele edelim, canavarlar basmadan içeri girelim '' dedim ve hızlı bir şekilde içeri girdik. Burası çok fazla ürkütücüydü ama bizim gibiler için değil melez olmayan ölümlüler için. Doğrusunu söylemek gerekirse korkmuştum ama buraya gelmeden önce kendimi her şeye hazırlamıştım. Pers'le arka arkaya giderken geçit kapısı hızla kapandı ve daha karanlık oldu ama kenardaki ölümü sembolleyen aydınlatmalar buranın karanlığını biraz olsun alıyordu. Dar yerlerden geçiyorduk ve kısa bir yürüyüşten sonra yaşlı ve sürekli yere bakan birini gördük. Yanına gittik ve heyecanlı bir sesle '' Merhaba '' dedim adam yavaşça başını kaldırdı, göz göze gelince çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Adamın gözlerinin içinden ateş çıkıyordu. Sonra benim bembeyaz suratıma bakıp '' Ahh! Gözlerim... Şey...'' gibi bir şeyler söylerken konuşmasını bir ses böldü bu ses kime aitti bilmiyordum ama bu anlamsız sesten sonra adam tekrar bize baktı bu sefer gözleri boştu yani karanlıktı, yoktu.
Adam ''Ne istediğinizi biliyorum ama sizi Efendimizin Sarayına özel bir pulla götürebilirim '' dedi, Çantamdan çıkardığım pulları adama verdim ve adam kayıklarını çağırmaya başladı. Bu sırada Pers bana baktı ve ' Bu..bunları nerden buldun ? '' diye sordu. Kendimden emin bir sesle ''Unutma ki benim babam Hermes ' dedim ve kayığa doğru yürümeye başladık.