Yon ile beraber Hades'e rest çektikten sonra bir umut çocukları bulabilmek için ceza tarlalarına doğru ilerlemeye başladık. Muhtemelen Stell oradaydı zaten, bir tane kaptan arkadaşı vardı orada; hatta sanırım beraber edinmiştik arkadaşımızı. Stell oradaysa diğerleri de oradadır diye düşünerek yön bulma yeteneğimizi kullandık ve ceza tarlalarına ulaştık. Ceza tarlaları her zamanki gibi karanlığın ve Hades'in ruhlarının en kötülerinin barındığı bir yerdi, hala iğrenç ve mide bulandırıcı ölüler etraftalardı ve beni oldukça rahatsız ediyorlardı. Ellisyum Tarlaları'na gidince ortalıkta insan görmek mucizeydi ama burası Asphodel'den daha dolu olmasa da Ellisyum'dan çok daha kalabalıktı. Korkarak ilerlerken ileride sarı saçlarını nerede görsem tanıyacağım ilk arkadaşımlarımdan birini gördüm. "Stell!" diye bağırarak yanına gittim. Stell beni görünce hafif bir gülümsedi ama sonra arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti. Ben de Robyn'in yanına gittim. "Daimi ittifak?" dedim. Robyn biraz tuhaf görünüyordu. Hector ve Arthur ise diğer ölülerle uğraşıyorlardı. Onları kendi hallerine bıraktım ve Stell ile Robyn'in yanına gittim. Nasılsa diğerleri Robyn ve Stell'i her şartta dinlerlerdi. Stell'in yanına giderek onu dürttüm. "Stell, iyi misin bir şey konuşmamız gerekiyor. Baban, taht savaşı. Biliyorsun değil mi?" dedim. Stell'in gözünün içine bakıyordum. Sonra onu biraz düşünmesi için bıraktım ve Robyn'e döndüm. "Yeraltından nefret eden Yeraltı Tanrısı'nın oğlu Robyn sen bu iç karışıklıkta kimin yanındasın?" diye sordum. Tepki vermeyince durumu anladım, başım önümde Yon'un yanına gittim. "Yon, sanırım bunlarda büyü var." dedim korkarak.