Hades gelir gelmez bizi çok hoş karşılamıştı. (!) Zaten ondan da bu beklenirdi. Ama ben saygılı olmaya çalışacaktım. Gülümsemeye çalıştım, gücünü göstermek için öne ilerleyen Yon'u durdurarak. "Tanrı Hades, selamlar olsun size. Biz buraya kızınız Stell ve oğullarınız Robyn, Hector ve Arthur'u görmeye gelmiştik. Buradalar mı?" diye sordum Hades'in karşısında ona boyun eğerek. Kendimi acındırmaya çalışıyordum ama ne var ki Hades yine bağırmaya başlamıştı. "Burada yoklar, gidin!" diye bağırdı. Yutkundum ve tekrar saygı belirtir şekilde kafamı eğdim. "Bakın tanrım, lütfen. Onlara ihtiyacımız var, kamp tehlikede." diyerek yarı doğru, yarı yanlış bir şeyler geveledim. Sonuçta kamp tehlikedeydi, Hades ve Poseidon'u tutanlar yüzünden ama tehlike diyince insanın aklına genelde canavarlar gelirdi. Hades tam elini kaldıracaktı ki bu işin lafla olmayacağına kanaat getirdim ama Hades'i de kızdırmak istemiyordum, koskoca Ölüler Tanrısı beni şıp diye öldürebilirdi. Gerçi avcıydım ama neyse, o bir yolunu bulup beni hallederdi. Tekrar önünde eğildim, ayaklarına kapandım. "Çocuklarınıza ihtiyacımız var, onlar önemli melezler." diye tekrarladım düşündüklerimi.