Tırmanma duvarından karnımdan aldığım yara gerçekten çok feciydi. Neredeyse herkes başımda toplanmıştı. Hatta ilk yardıma koşan bile sevgili kardeşim Lucy olmuştu. Acilen revire kaldırıldım. Aslında ne olduğunu bile hatırlamıyorum. Tek hatırladığım acı ve herkesin başımda toplanmasıydı. Uyandığımda karnımdaki yara bezle kaplanmıştı. Büyük ihtimalle en yakın zamanda geçecekti. İz kalırsa aynen bir Aphrodite kızı gibi çığlık atabilirdim. Başımda genç yakışıklı bir melezi görünce şok geçirdim ama yinede bozuntuya vermedim. ‘‘Uyandın mı? Buna sevindim. Herkes senin için endişeleniyordu.’’ Çocuğun sözlerini umursamaz bir şekilde başım ile onayladım. Siyah saçları ve yeşil gözleri vardı. Boyu oldukça uzundu ve kaslıydı. Sarışın olsaydı eğer Apollon çocuğu diyebilirdim ama bu pek mümkün görünmüyordu. Genç melez oldukça esmerdi. ‘‘Şimdi iyi misin?’’ Anlaşılan beni illa konuşturacaktı. ‘‘Teşekkürler şimdilik iyiyim.’’ Cevabım kısa ve netti. Kesinlikle gitmesi gerektiğini belli ediyordum ama çocuk bana takmıştı sanki. ‘‘Hm peki. Sen Athena Kulübesindensin değil mi?’’ Sabrını zorluyordu. ‘‘Evet, Athena kulübesindenim.’’ Gözlerimin kızarmaya başladığını hissediyordum. ‘‘Tanrıça Athena’ya çok benziyorsun. Ablan Annabeth’e de… Gerçekte kardeş misiniz?’’ Benim karnım deşilmiş, acı çekiyorum. Çocuk bana Annabeth’le kardeş misiniz diyor. Evet, anne tarafından kardeşiz ama babalarımız aynı değil. Çocuğa sinirle baktım ve en ince detaydan varmaya çalıştım. ‘‘Herkes öyle der. Annemle her yönüm benzer. Her yönüm. Şimdi toz olursan sevinirim. Yoksa Luna’yı çağıracağım.’’ Gülümsedim. Çocuk, Luna lafını duyunca birden korktu. Hemen gitmesine de şaşırmıştım. Luna her zaman işime yarıyordu doğrusu. Boynumdaki kolyeyi okşadım ve derin bir uykuya daldım.