Tanrıça Artemisle görüşmem bitmiş Empire State binasından çıkmıştım. Tekrar New york'ta olmak garipti. Sat işim bittikten sonra direk kampa dönmemi söylemişti. Pegasusumu bulup kampa geri dönmeliydim. Ama pegasusumu nasıl bulacaktım ? İşte bunu bilmiyordum. Çevreye ve arka sokaklara bakındım. Yoktu. Bir apartmanın çatısına çıktım ve gökyüzüne baktım. Ordada yoktu. En sonunda "Rebeeel !" diye bağırmaya başladım. İnsanlar bana bakıyorlardı ama kimse garipsemiyordu. İnsanların ilginçlikler yapması burada günlük bir olaydı. Ben hala "Rebeeel ! Neredesinn ?" diye bağırıyordum ama tık yoktu. En sonunda pes ettim. Ne yapacağımı düşünürken elim cebime gitti ve bingo ! Telefon ! Açtım, hemen Sat'in numarasını tuşladım ve açık olması için dua ettim. Birkaç çalıştan sonra Sat telefonu açtı ve "Lex acil bir durum mu var, neden aradın ?" diye sordu heyecanla. Ben ise "Sat, pegasusumu nasıl çağıracağımı bilmiyorum, daha eğitim almadım." dedim. Sat ise bana "Ahh beni aramamalıydın, telefonu sadece acil durumlarda kullandığımızı biliyorsun yoksa canav...." Daha Sat sözünü bitiremeden "Evet evet biliyorum ama bu da acil. Pegasusumu nasıl çağıracağım ?" Sat derin bir nefes aldı ve "Islık çalmayı denedin mi ?" diye sordu. "Tabi yaa teşekkür ederim" dedim ve Sat'in birkaç uyarısını dinledikten sonra telefonu kapattım. Arka sokakların birinde ıslık çaldım ve beklemeye başladım. Gökyüzünde birşey belirdi. Rebel olduğunu düşünerek sevinirken birden bunların bir grup kuş olduğunu fark ettim. Hayal kırıklığına uğradım ve geriye doğru yürümeye başladım. Ama sonra fark ettiğim bir ayrıntı tabanları yağlamama yetti. Kuşlar bana doğru geliyorlardı. Hemde bu kuşlar bildiğimiz kuşlar değillerdi. Metalik gagalarını açlık içinde açmış ve pirinçten keskin pençelerini bana atmaya hazır haldelerdi. Bıçağımla onları engellemeye çalıştım ama olmuyordu. Bir tanesi kolumu ısırınca bir çığlık kopardım. Tam pes etmeye hazırken gökyüzünde bana doğru gelen kahverengi birşey gördüm. "Rebeel !" diye çığlık attım. Pegasusum gelmişti. Kuşlara doğru kişnedi ve kuşları kaçırdı. Ona kocaman sarıldım ve iki tane şeker verdim. Mutlulukla kişnedi. "Hadi bakalım, gitme zamanı ." dedim üzerine bindim ve kampa doğru gitmeye koyulduk.