Sabah yaptığım temizlikten sonra yediğim yemek bana ilaç gibi gelmişti. O kadar yenilenmiş hissediyordum ki kendimi anlatamam. Ama yeterince tembellik yapmıştım. Artık antrenman zamanıydı. İlk çalışmam gerekenin de okçuluk olduğunu düşünüyordum. Çünkü babamın verdiği silahlar genelde ok ve kılıç bilgisi gerektiren şeylerdi. Ama en çok kullanacağım şeyin ok olduğunu düşünüyordum. Bu sebeple okçuluk çalışmak benim için en iyi tercih ti. Bu düşüncelerle yavaşça kampın içinde yürürken karşıma ahır çıktı. Bu sayede Pyrkagias'ı görebilirdim. Özlemiştim onu. Ayrıca şekeri çok seviyordu. Bu yüzden ona sık sık uğrayıp şeker vermek istiyordum. Bu da iyi bir şanstı. Ahıra doğru koşmaya başladım.
Bir süre ilerledikten sonra ahıra varmıştım. Hemen içeri girdim ve Pyrkagias'a doğru ilerlemeye başladım. Yanına geldiğimde ''Merhaba dostum. Beni özlemiş olmalısın. İşte şekerlerin.'' diyerek cebimden çıkardığım şekerleri ata uzattım. Pyrkagias şekerleri bitirdikten sonra mutlulukla kişnedi. Ardından başını okşadım ve Okçuluk Alanına doğru ilerlemeye başladım.
Okçuluk alanına vardığımda tam düşündüğüm gibi bir yer ile karşılaştım. Birçok melez kuklaların önünde durmuş ve kuklaları ok yağmuruna tutuyordu. Yani tam bana göre bir yerdi. Annem ile gittiğimiz atış poligonlarına benziyordu. Hızlıca kimsenin nişan almadığı bir kuklanın karşısına geçtim. Yanımdaki meleze ''Kolay gelsin.'' dedim ve kolyemdeki mermileri çıkarttım. Hemen düğmelerine bastım ve güzelim yayım oluştu. Sırtımda iki adet ok torbası vardı. Biri normal okların bulunduğu torbaydı. Diğeri ise babamın hediye ettiği torba. Hızlıca elimi arkaya attım ve normal torbadan bir ok çekip kuklaya doğru fırlattım. Kuklanın tam kalbine saplanmıştı. Ama bu beni tatmin etmemişti. Tam kafasından vurmalıydım. Elimi tekrar torbaya attım ve bir kez daha ok fırlattım. Gittikçe hedefe yaklaşıyordum. O kadar hırslanmıştım ki ard arda oklar atmaya başladım. Okları kontrol etmiyordum artık. En son bir ok daha çektim ve bu okuda fırlattım. Bu sefer tam hedefini tutturmuştum. Kuklayı kafasından vurmuştum. Ama bir sorun vardı. Kuklanın kafası yerinde yoktu ve kafasının yerinde alevler vardı. ''Lanet olsun.'' diye söylendikten sonra hemen bir kova su aldım ve kuklanın üzerine attım. Buradan bir ders öğrenmiştim. Normal ok torbası ile babamın ok torbası ya yana durmamalıydı. Bu yüzden babamın ok torbasını sırtıma, normal ok torbasını ise kemerime astım. Birdaha bunları karıştırmayacaktım.