Annesini konuşmaları = Koyu kırmızıRaidon'nun konuşmaları = TuruncuBabası ile ilgili kısımlar = YeşilArkadaşları = Kırmızı ''Raidonn, Raiiidonn hadi kalk bakalım. Biraz daha uyursan ancak akşam yemeği yiyebileceksin.'' Raidon işittiği sesin annesine ait olduğunu biliyordu ve şimdi annesi üzeinden yorganı çekecekti tahminince. Annesi yorganı çektiğinde ise karşılık veremeden annesi tekrar konuşmaya başladı
''Tatlııım hadi ama. Saat on ikiyi çoktan geçti ve iki saattir aşşağıdan sana sesleniyorum. Hemen fırla bakalım yataktan uyku tulumu seni gidi.'' Raidon ışık yüzünden gözlerini açamıyordu. Bir iki kez kırptıktan sonra ilk gördüğü şey annesinin melekler gibi gülün yüzü ve güzel gözleriydi.
''Tamam anne sen aşşağı in ben giyinip geliyorum.'' dedi. Annesi için yeterince iyi bir mesajdı bu. Raidon büyüdüğü için annesinin odasına bu şekilde girmesinden pek haz almıyordu. Her ne kadar bu durum hep böyle olmuş olsada annesi ara sıra yapıyordu bunu. Haklıydı aslında Marry. Bugün Raidon'ın doğum günüydü ve o buna rağmen hala uyuyordu. Bu düşünceler içerisinde odasından çıktı annesi.
Annesi odadan çıktığı zaman yataktan kalktı ve iyice gerindi. Uykusunu almış olsa da yatakla arasındaki bağı kopartmak istemiyordu ama annesi aşşağıda bekliyordu ve Raidon annesini odasından çıkartarak yeterince üzmüştü zaten. Lavaboda ellerini yıkadı. Giyinmek için odasına yöneldiği sırada ise annesinin sesini duydu.
''Raiiidonn, kahven soğuyor oğlum.'' O ana kadar ağır ağır hareket eden Raidon birden odasına doğru koşmaya başladı. Bir an önce aşşağıya inmeliydi çünkü kahvesini kesinlikle sıcak severdi. Odasına doğru koşarken çıkardığı gürültü evin her köşesinde duyuluyordu. Odaya girdi ve hemen dolabı açıp siyah eşofman giydi. En sevdiği renkti siyah. Giyindikten sonra merdivenlerden hızla aşşağı indi ve mutfağa doğru koşar adımlarla yürümeye başladı.
Masanın üzerinde dumanı hala üzerinde duran kahve ve enfes ev yapımı donatlar vardı. Masaya oturup ev yapıpı donattan aldığı lokmalar eşliğinde kahvesini yudumlamaya başladı. Kahvaltı bittikten sonra masadan kalktı ve annesinin yanağına güzel bir öpücük kondurdu. Annesi için çok iyi bir teşşekkürdü bu.
Raidon
''Eveett, üzerimizi giyindiik, kahvaltımızıda yaptık, şimdi kaykay pistine gidip güzel hareketlerle liseden çocuklara hava atma vakti.'' dedi ve kaykayını alıp evden çıktı. Oldukça güzel bir gündü. Gökyüzünde tek bir bulut yoktu. Piste varması yaklaşık yirmi dakikasını aldı. Piste vardığında ise farkettiği ilk şey arkadaşlarının orda olmayışı oldu. Anlaşılan arkadaşları ondan daha beter uykucuydular ve hala kalkmamışlardı.
Aradan bir iki saat geçtikten sonra etrafa bakınmaya başladı. Arkadaşları hala yoktu ve bu demek oluyordu ki bugün yeterince eğlence de yoktu.
''Amaann bende evde bilgisayar başında bir iki kale fethederim. Bana eğlence mi yok'' dedi ve evin yolunu tuttu.
Eve varması daha kısa sürmüştü. Kapıyı uzun uzun çaldı fakat kimse kapıyı açmadı. Bunun üzerine kaykayını yere bırakıp anahtarını çıkardı ve kapıyı açtı. İçeriye girdiğinde burnuna mükemmel kokular geliyordu. Annesi enfes yemekler yapmıştı büyük ihtimalle. Annesine bakındıktan sonra evin arka tarafında kalan oturma odasına yöneldi.
Kapıyı açtığında onu perdelerle karartılmış bir oda, üzerinde on altı tane mum olan bir pasta, enfes yiyeceklerle dolu bir masa ve koltukların ardından
''Sürpriiizzz'' diye fırlayan arkadaşları karşılamıştı.
Şaşkındı Raidon. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. O anda annesi yanına gelip
''Doğum günün kutlu olsun canım'' dedi ve onu pastaya doğru itelemeye başladı. Pastanın önüne geldiklerinde ise
''Üfle bakalım mumları uyku tulumum benim'' diye devam etti annesi. Kendi doğum gününü unutmanın verdiği ilginç duygu içinde Raidon bir dilek tuttu içinden.
''Umarım babam beni görmeye gelir!!..'' Kendini bildi bileli aynı dileği diliyordu hiç bir zaman gerçekleşmemiş olmasına aldırış etmeden. Derin bir nefes aldı ve mumları söndürdü. ''Şimdi eğlence vakti'' dedi annesi, arkadaşları onun doğum gününü kutlarken. En sevdiği şarkıların olduğu Cd'i takıp Raidon'ı daha da mutlu etmeye çalıştı...
Saatler sonra herkes dağıldığında geriye bir hediye paketi kaldığını farketti. Paketi merakla açtı. İçindekini çıkarırken düşen ufak zarfı da yerden alıp masanın üzerine koydu. Paketin içinden bir kutu çıkmıştı. Üzerinde tarih dersinden hatırladığı kadarıyla eski yunanca yazılar olan kırmızı bir kutu. Kutunun kapağını kaldırdığında ise eski bir kitapla karşılaştı. Eline alıp sayfalarını çevirmeye başladı. Kitap kutu gibi eski yunanca değil okuyabileceği şekilde yazılmıştı. Bu bir Mitoloji kitabıydı. İlk sayfasında
''Kanatlı ayakkabı sahibi Hermes habercin , tüm antik kahramanlar yoldaşın ve Yüceler yücesi Zeus daima dostun olsun.'' yazıyordu. Kitabı bırakıp zarfı açtı. İçerisinde ufak bir not vardı.
''Sevgili Raidon,
Büyük ihtimal bana çok kızgınsın oğlum, seni bunca yıl hiç görmediğimi, bunca yıl hiç merak etmediğimi düşünüyorsun ama herşeyin bir açıklaması var oğlum. Gerekli zamanın gelmesi gerekiyordu. Sen artık on altı yaşındasın ve bulundurduğun gücü kullanabilicek durumdasın.
Raidon annene git ve ona zamanının geldiğini söyle. Annen sana herşeyi anlatacak.Melezler kampı seni bekliyor evlat.İyiki doğdun.
Baban...'' Raidon'un gözleri dolu dolu olmuştu. Yıllar sonra ilk defa babasından haber mi almıştı acaba.
Annesine neler olduğunu sormalıydı bir an önce ve sanki Zeus isteğini duymuş ve annesini o anda yanına göndermişti. Omzunda annesinin elinin sıcaklığını hissetti birden. Bir eliyle notu tutarken diğer eliyle annesinin elini tuttu.
''Ne yazıyor oğlum, kimden gelmiş?'' diye sordu annesi. Raidon ise
''Babamdan...'' diye cevapladı ağlamaklı bir ses tonuyla.
'' Sana soracakmışım.Zamanı gelmiş. Anlatacakmışsın bana herşeyi ve Melezler kampı beni bekliyormuş.'' Annesi elini oğlunun omzundan çekti ve odasına çıktı. Bir iki dakika sonra elinde bir resimle geri döndü.
''Oğlum nasıl anlatacaığımı bilmiyorum. Se, Sen normal bir insan değilsin oğlum. Sen bir melezsin yani bir tanrının oğlusun ve şimdi baban vaktini geldiğini düşünüyor.'' Raidon annesinin sözünü kesti ve
''Neyin vakti geldi anne neyin vakti ne TAnrısı ne diyorsun anlatsana hadi.'' dedi. Annesi ise gözlerinden dökülen ilk damlayla beraber anlatmaya başladı.
''Raidon,sevgili oğlum ben bir kadının aşık olabileceği en mükemmel adama aşık oldum bundan on altı yılla önce. Senin kaderin normal bir insanı bekleyen bir kader bir kader değil. Evlat sen bu dünyaya ait değilsin. Sen arkadaşlarının çoğunun hayal bile edemeyeceği maceralar yaşamak için doğdun. Madem vakti geldi Melezler Kampına gideceksin ve eğitim alacaksın.'' Raidon duyduklarına inanamıyordu.
''Yani şi. şi. şimdi ben bir Tanrının oğluyum ha. Bunu benden ne diye sakladınız bunca zaman. Hep babamın özlemiyle yaşadım ben. Hiç görmedim babamı bu güne kadar. Bunun tek sebebi zamanının gelmemesiydi öyle mi? Bunca yıldır bu nedenle mi acı çekiyorum ben.'' Gözleri yaşarmıştı ve Raidon biraz sakinleşmişti.
''Şimdi ben babamı görebilicem değil mi?'' Annesi başını aşşağı yukarı sallayarak onay vermişti bu soruyo.
Raidon'un hüznü birden sevince dönüşmüştü. Sonunda dileği gerçek oluyordu ve o babasına kavuşuyordu.
''Ben yukarıdayımmm''' dedi ve hızla odasına çıktı. Orada neye ihtiyacı olacağını bilmiyordu. Bu nedenle hızla çıkardığı valizin içine ne bulduysa doldurmaya başladı. Mp3'ü, Siyah Gömlekleri ve Pantalonları, diğer sevdiği kıyafetler. Hatta bir el feneri bile sıkıştırdı valizin boş kalan son kısmına. Aşşağı indiğinde ise Annesinin elinde bir kılıc ve eski tarz bir kıyafet gördü.
''Bunlara daha fazla ihtiyacın olacak'' dedi annesi yine melekler gibi gülerken. Raidon ise şaşkın bakışlarının eşliğinde sırıtarak
''Eeee yolculuk ne zaman peki??'' diye sordu...