Kendimi denemekten hiçbir zaman kaçınmam. Kendimi kendime kanıtlamak en büyük sorumluluğumdur. Bunu hayatım boyunca kendime kural bildim. Tırmanma Duvarı, mistik canavarlar ve güneş arabası macerası. Hepsi birbirinden büyük adrenalin patlamalarıydı. Şimdi ise daha farklı daha orijinal bir şey denemek istiyordum. Biraz korkuyordum ama korku bana hiçbir zaman engel olmamıştı. Depodan altın sarısı ve porsuk sarısının birbirine karışmış haliyle şimşek sörf tahtası vardı. Bu sörf tahtasını daha önce kullanmamıştım. Bir çok amatör sörf tahtam oldu fakat mistik bir tahtam olmamıştı. Kendi kullandıklarımdan iki kat daha büyük ve güçlüydü. Sağ kolumla sörf tahtasını sıkıca tutarak koştum. Amacım Hoover Barajı'nda sörf yapmaktı. Uzun ve yarı sağlam bir köprüyü atlattıktan sonra. Tepeye ulaşmıştım. Şehir ayaklarımın altına serilmişti. Harika bir manzaraydı. Burayı başka amaçlar içinde kullanmak aklımdan geçti. Ayakkabılarımı ve kıyafetlerimi çıkardıktan sonra mayomu giydim. Çıkmadan önce aldığım çantamın içine düzgünce yerleştirdim. Ayaklarımın altındaki soğuk mermer suyun titreşimini geçiriyordu. Kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Suyun sesi yükselmeye başladı. Kısa süreli bir ses kesilmesinin ardından tonlarca su hızla eğimli yoldan iniyordu. Biraz su birikmesini bekledim ve nerin bir nefes aldım. Tahtanın ucunu açıkta bıraktım ve ağırlığımı öne verdim. Boşlukta olma hissi beni deli etmişti. Kısa bir süre bağırdıktan sonra tahtımı konuşturdum. Belimi bükerek daha da hızlandım. Sağa ve sola yatarak yer çekimini kullanıyordum. O kadar büyük bir heyecanla kaplanmıştım ki yanımda biri olsa ona sarılıp suyla birlikte sürüklenebilirdim. Fakat dengemi kaybedersem bu benim aptallığımın sonu olurdu. Biraz daha eğilerek daha da hızlandım. Rüzgar devreye girmişti. Adrenalin vücudumun her yerine salgılanıyordu.