Aphrodite’nin ününü hepimiz duymuşuzdur.. Aşkın, güzelliğin Tanrıçası, Hesiodos’a göre denizin köpüklü dalgalarından doğmuştur.. Hatta adı da oradan gelir: Aphros, Yunanca köpük demektir..
Bir ilkbahar günü, berrak bir gökyüzünün hakim olduğu bir günde denizdeki dalgalar Kıbrıs’ın kıyılarına hafif hafif çarpıyorlardı. Birden yüksekçe bir dalga sahile çarptı.. Dalga geri çekildiğinde yosundan bir döşek üzerinde dünyalar güzeli bir kızın varlığı göründü.. O, dalgaların köpüğünden yaratılan Aphrodite idi. Zephyros’un taze nefsi, hışıldayan dalgalar üzerinde, bir sedef kabuğu içinde onu uzun zaman denizde gezdirmiş; sahile gelince sedefin iki kabuğu açılmış, oradan güzel bir kız çıkarak sahildeki yosun döşeğe uzanmıştı. O, kumsalda yürüdükçe bastığı yerler çiçek açıyordu. Zaman Tanrıçaları Hora’lar onu karşılayıp, tuzlu deniz suyunu kurulayıp, giydirdiler, altından bir taç taktılar. Hora’lar tüm bu hazırlıklardan sonra Aphrodite’yi beyaz güvercinlerin eşliğinde ölümsüzlerin diyarına, Olympos’a uçurdular. Olympos’taki tüm Tanrılar, Aphrodite’nin ilahi tebessümü, güzelliği, gözlerinin parıltısı karşısında büyülendiler..
Şimdi en başa dönelim.. Uranos (gök’e ilk tanrı kuşağı arasında erkek ve baba tanrı olarak verilen ad), Gaia’dan doğan çocuklarını, toprağın bağrına soktuğu için Toprak Ana sancılar içinde kıvranır. Bu yüzden son oğlu Kronos’a bir tırpan verir, Kronos da o tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar.. İşte denize atılan bu uzuvdan çıkan köpükler, Aphrodite’nin oluşma nedeniydi..
Homeros’a göre ise, Aphrodite; Zeus ile Okeanos kızı Dione’den doğmuştur. İlyada’da Diomedes’le çarpışırken yaralanan Aphrodite’yi annesi Dione iyileştirir