Kampı gezerken pegasus ahırlarına daha önce hiç gitmediğimi fark ederek oraya doğru ilerlemeye başladım. Sahipsiz pegasusların ahırına girdim ve sırayla hepsini incelemeye başladım. O sırada aklımdan neden bu zamana kadar pegasus edinmediğim sorusu geldi. Kamptan önce çitfliğimizdeki atım Lady vardı. Başka da olmamıştı. Tam o sırada arkamdan uzun ve heyacanlı bir kişneme duydum. Arkamı döndüğüm anda bir rüzgar bana doğru esti ve gözlerim açıp kapadığımda karşımda simsiyah bir pegasus durduğunu fark ettim. Alnının tam ortasında şimşek biçiminde bir beyazlık vardı. Yeleleri ve kuyruğuda siyah renkteydi. İçimde birden onun benim için yaratıldığı hissi doğmuştu. Pegasusa doğru ilerlemeye başladığımda birden başını eğdi. Elimi uzatıp onu sevmeye başladım.Kafasını kaldırıp bana baktığında gri renkli gözleri ve derin bakışlara sahip olduğunu gördüm. Bu erkek bir pegasustu ve adını Hercule koymaya karar verdim. ''Adın bundan sonra Hercule olsun.. Ne dersin oğlum ? Zeus'un oğlu, kuvvet Tanrısı'nın ismi. '' Hercule kişneyerek elimi yaladı ve ben de gülmeye başladım. Ona cebimdeki şekerlerden biraz verdim. ''Hercule.. Benim tek koruyucum!'' diye kulağına fısıldadım.