O gün yapacak hiçbir şey yoktu.Bir ağaca yaslanıyor, bugün ne yapsam diye düşünüyordum.Sonunda ayağa kalktım ve yerden bir taş alıp fırlattım.Umarım bir nemfe gelmemiştir diye düşündüm.Sonra ahırlara bir bakayım diye düşündüm.İçeride bir sürü sahipsiz pegasus vardı ama benim gözlerin koyu gri tüyleri ve kırmızı gözleri olana takılmıştı.O kadar güzeldi ki...Daha sonra anladım o beni New York'tan kaçtığım zaman kampa geri götüren o hain pegasustu! Yahu şurada annemle güzel bir sabah keyfi bile yaptırmamıştı! Ama nedense şimdi o beni büyülüyordu.Yanına gittim.Kişnedi, ben de gülümsedim ona.Sonra görevli kadına baktım:
''Iı.. şey merhaba!''dedim.Kadın bana sanki aptalca bir şey yapışım gibi bakarak döndü.''Evet buyurun ne istemiştiniz? Ahırları temizleme cezası alan çocuk sen misin?Benimle gel sana...'' kadının sözünü keserek''Ah hayır hayır!Ben yalnızca..Şey bu pegasusun bir sahibi var mı?'' dedim bir çırpıda.O cezayı almayı istemezdim doğrusu.Acaba o şanssız kimdi diye düşünmeden edemedim.Arkadan bir kaç pegasus kişnedi. Sanırım ne dediğimi anlamışlardı.''Ah öyle mi özür dilerim ve soruna gelince hayır onun sahibi yok istersen onu alabilirsin.''dedi kadın.O kadar mutluydum ki sevinçten havalara uçacaktım!(Ama yok bu olmadı; oralarda Zeus var olmaz) Onu severken aklıma bir isim geldi. ''Pençe.'' Güzel bir isimdi tam ona göre.Bu ismi duyunca bağanmiş gibi hafifçe kişnedi.Daha sonra ona şeker almak için ahırdan uzaklaştım.