Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Şaşırtıcı Müjdeler ve Yeraltı Tanrısının Tuzağı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Serena Su Hanzadeoğlu
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Serena Su Hanzadeoğlu


Mesaj Sayısı : 4815
Kayıt tarihi : 07/09/10

Şaşırtıcı Müjdeler ve Yeraltı Tanrısının Tuzağı Empty
MesajKonu: Şaşırtıcı Müjdeler ve Yeraltı Tanrısının Tuzağı   Şaşırtıcı Müjdeler ve Yeraltı Tanrısının Tuzağı Icon_minitimeÇarş. Ara. 22, 2010 10:11 am

Athena yani kendi kulübemizdeki şu tembelliğe bir son vermeliydim galiba. Yattığım yatağın içinden kendi kendime düşünüyordum. Kışın bile incecik şort ve askılı bir bluzla uyumayı nasıl beceriyordum acaba? Lucy görmeden kalkmalı ve acilen dışarı çıkmalıydım. Bütün kardeşlerim kalkmıştı ve büyük ihtimalle hepsi kahvaltısını yapmış olmalıydı. Sıkıntı ile yerimden doğruldum. Elim ile her zaman ki gibi karışmış olan saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Yine düğümlenmişti. Küçük bir duş? Galiba bu iyi olacaktı. Nasılsa bugün hiçbir işim yoktu. Havlumu ve giyecek birkaç üst baş çıkardıktan sonra kendimi ılık suya bıraktım. Saçlarımın düğümlerini de açmıştım tabi. Lucy çoktan kulübeye gelene kadar giyinmiştim. Kardeşimi gülücükle karşıladım fakat yüzünde bir şaşkınlık vardı. ‘‘Sere, bu saatte ne işin var senin?’’ Hı, anlamadım? Kulübedeydim işte… ‘‘Lucy bugün Cuma günü. Lütfen biraz rahat bırak beni.’’ Gülümseyerek göz kırptım. Ben gülümserken oda kahkahaya boğuldu tabi. Ne olup bittiği hakkında ufacık bir fikrim bile yoktu. ‘‘Ne oldu şimdi?’’ Gözlerim yerinde pörtlemişti, ellerim belimde kavgaya hazır bir durumda bekliyordum. Ama tabi ki amacım bu değildi. İçeri giren Helen beni karşısında görünce konuşmaya başladı. ‘‘Sere, sen New York’a gitmemiş miydin?’’ New York mu? Bu saatte mi? Ama ben Cumartesi günü gitmeyecek miydim? Hey! Bir dakika… Yoksa bugün cumartesi mi? Tabi ya… Bir çığlık atmam ile yerin sallanması bir oldu. Eminim ki tüm melez kampı bu sallanmanın etkinsinde kalmıştı. ‘‘Babamı unuttum! Hayır, hayır! Bugün bana küçük bir sürprizi vardı ve ben onu unuttum!’’ O kadar pişmandım ki. Daha geçen hafta konuşmuştuk. Bana bir sürprizi olduğunu ve bu müjdeyi bana söylemek için heyecanlı olduğunu söylüyordu. Nasıl bakabilecektim ki onun yüzüne? Duvarda asılı duran saate baktım. Neyse ki daha yarım saatim vardı. Banyoya girip süslenmem ve giyinmem neredeyse on beş dakika sürmüştü. Hemen sırt çantamı kapıp doğru pegasus ahırlarına doğru koştum. Serenity bile kızmıştı bana galiba. Dışarı nasıl çıktığını bilmiyorum ama bir şekilde ahır kapısının önündeydi. Yanına gidince kafasını sallayıp kişnedi. Ondanda özür dilemeyi ihmal etmedim tabi ki… Şimdi ki durağımız New York’tu.



Havanın bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden ince siyah bluzum ve kırmızı hırkamı giydiğim için sevinmiştim. Kotumu da uyumlu olsun diye özellikle giymiştim. Her ne kadar kilo alsam bile. Evet, itiraf ettim işte kilo almıştım. Serenity bile beni taşımakta zorlanıyordu belki. Yazık hayvancağız sesini bile çıkartamıyordu. Yelelerini okşadım ve yola devam etmesi için biraz küp şeker uzattım. Havadayken bile küp şeker yiyordu bu prenses. Sonunda New York karşımıza çıkmıştı. Umarım babam onu bekletmeme kızmamıştır.



Burger King’in önünde buluştuk. Serenity beni bir binanın çatısında indirmişti. Ona biraz küp şeker bulup uzaklaştım. Ne zaman ıslık çalsam yanımda olacaktı zaten. Babam her zaman ki gibiydi. Sarı ipek saçları ve mavi gözleri onu yaşından da genç gösteriyordu. Bazen insanlara onun kızı olduğumu inandırmak zor oluyordu. Hemen boynuna atladım. ‘‘Baba özür dilerim! Tamamen unutmuşum. Lucy ve Helen hatırlattı bana da…’’ dedim üzgün bir ifadeyle. Babam Lucy’i ve Helen’i biliyordu. Hatta diğer tüm kardeşlerimi de… Bütün olayları ona atlamadan anlatırdım. Tabi biri hariç… Arabaya bindikten sonra bu konuyu açtım hemen. Tabi bu sırada birkaç radyo kanalını karıştırıyordum. ‘‘Baba, sana bir şey söylemem gerek.’’ Babam sakince direksiyon koltuğunda beni dinliyordu. Başını evet anlamında sallayıp gülümsedi. ‘‘Baba aslında sana anlatmak istediğim şey…’’ cümlem yarıda kalmıştı. Çünkü arka koltuğumuza iki kişi binmişti. Biri babam yaşlarında bir bayandı. Yanında ise küçük bir oğlan çocuğu vardı. Elinde tuttuğu yuvarlak rengârenk şekeri yalıyordu. Büyük ihtimalle en az dört yaşındaydı. Gözlerimiz birleştiğinde bana masum bir şekilde bakıyordu. Ne kadar tatlı bir çocuktu bu böyle? Ama bunlarda kimdi? ‘‘Baba?’’ sorumun cevabını almak istercesine bir babama birde arkamızda oturan iki yabancıya bakıyordum. Babam biraz sıkıntıyla cevaplamıştı sorumu. ‘‘Seninle konuşmamız gerek Mell. Bu gördüğün bayan benim yeni arkadaşım Susan. Buda oğlu Clark…’’ Yeni arkadaş mı? Sakın tahmin ettiğim şey olmasın. Babam dediğimi duymuş gibi konuştu. ‘‘Biz şuan birlikteyiz Mell. Tanışmanız iyi olur diye düşündüm.’’ Hayır, hayır! Bu çok ama çok saçma! ‘‘Sizin adınıza sevindim.’’ dedim sahte bir gülümseme ile. Gözlerim dolmuştu ama bende bomba mı patlatacaktım. ‘‘Bu arada baba bende kendime yeni bir sevgili buldum.’’ Bunu söylerken gülüyordum. Arkamda oturan Susan adlı kadın omzuma dokundu. ‘‘Senin adına çok sevindim Mell.’’ Kadının sevinci gerçekten candandı. Buda beni şaşırtmıştı doğrusu. Fakat o anki sarsılma hepimizi şoka uğrattı.



Babam önünde duran bir arabaya çarpmıştı. Tanrım, bu gerçekten komikti. ‘‘Ne dedin sen? Ne demek bir sevgili? Mell!’’ Onu aldırmıyordum. Ellerimi göğsümde birleştirmiş somurtarak oturuyordum. İşte o zamana kadar arkamda duran beagle cinsi köpeği gördüm. Sevimli bir şekilde havlıyordu. Köpeğe sinirle baktım. Keşke Bayan O’Leary burada olsaydı diye düşünmeden edemiyordum. ‘‘Öf çok sıcak… Sen çıkıp şu hasara bakarken bende kapıyı açayım bari.’’ Susan bunu derken kapıyı açtı ve sevimli beagle dışarıya doğru kaçmaya başladı. Bunu gören Susan ağlamaya başlamaz mı? Tanrım tam bir felaket… İşte kaçıp kurtulmak için bir yol! ‘‘Ben yakalarım onu!’’ Köpeğin peşinde jet hızıyla koştum. Köpek kimin umurunda? Bu cehennemden kurtulmak istiyordum şahsen… ‘‘Lanet köpeğinde, buranında, hayatında canı cehenneme!’’ Sinirle ayağımı yere vurdum. Şükürler olsun ki kimse beni bulamazdı. Ara bir sokağa girmiştim çünkü. ‘‘Biri cehennem mi dedi?’’ Gür ve kalın sesi duyunca arkamı döndüm. Hades mi? Ağzımdan çıkan sesin ben bile farkında değildim. ‘‘Yuh be! Hades ve bir beagle köpeği mi? Tanrım çok komiksiniz!’’ Gülmekten kendimi alamıyordum. Hades’in gülen suratı birden soldu ve sinirle bağırdı. ‘‘O bir beagle değil salak kız! O bir canavar. Biraz daha dikkatli bakarsan sisin ardındakileri görebilirsin.’’ Sisin ardındakiler? Doğru ya! Biraz daha baktıktan sonra önümdeki kırmızı-kahverengi tonlarına bürünmüş cüsseli koskoca bir burnu olan canavardı bu. ‘‘Ay buda ne böyle?’’ Karşımdaki hayvana resmen ses tonumla bile iğrenç diyordum. Hades elini çenesine koyarak her zaman ki bilmişliğiyle konuştu. ‘‘Senin için özel yarattım. Ne diyorsun Athena kızı Sere? Bence çok iyi değil mi? Persephone’a dua et. O birkaç kere yalvardı ama ancak elimden bu kadar geldi.’’ Demek Tanrıça Persephone beni düşünmüştü. Kendi kendime gülümsedim. Hades birden kayboldu ve canavar bana öfkeyle bakmaya başladı. Kendi kendime kaçma talimatı verdim. Fakat hiç beklemediğim şeyler oldu. ‘‘Ah seni küçük melez... Kaçamazsın. Ya ölürsün ya da ölürsün!’’ Hades’in sesi kulaklarımda çınlıyordu. Her an kriz geçirebilirdim. Arkamı dönüp baktığımda canavar hemen önümdeydi. ‘‘Hey sevimli köpek… Cici köpek… Bak sana ne bulacağım şimdi!’’ Hemen etrafıma bakınmaya başladım. Ve sonunda kalın kısa bir sopa bulabilmiştim. Canavarımsı köpeğin önüne attım. Köpek birden dilini çıkarıp oynamaya başladı. Aslında çok tatlıydı. Kahverengi tüyleri ve burnu tam bir harikaydı. Kırmızı gözlerini saymıyorum tabi ki. Ama içimden bir ses o gözlerde bir şeylerin saklı olduğunu söylüyordu. Canavarımsı köpek birden sopayı bana getirdi ve yüzümü yalamaya başladı. Arkamdaki duvarın açılmış olduğunu gördüm. Ne yani? Hades sadece korkmamı mı istemişti? Buna şaşırmıştım doğrusu. Arkamda bıraktığım canavarımsı köpeğin kahverengi tüylerini okşadım. ‘‘Hoşça kal. Beni sevdiysen eğer seni ziyarete gelirim.’’ Birden köpek eski haline döndü. Ben ise arkama bakarak ara sokaktan çıktım. Bir ıslık çalarak yanıma Serenity’i çağırdım. Sonunda babam ile güzel bir gün geçirmiştim. Artık kampa dönme saatim gelmişti. Susan ve küçük afacan Clark’a birazda olsa haksızlık etmiştim. Ama hala fazlaca sevmiyordum.



Kampa döndüğümde Serenity’i ahıra bıraktım. Güzel pegasusum fazlaca yorulmuştu. Ardından hemen Bayan O’Leary’nin yanına koştum. Onunla biraz oynayıp mamasını verdikten sonra kulübeme geri dönmeyi düşündüm. Fakat kulübelerin tam ortasında bir kalabalık gördüm. Kalabalığı geçip her şeyi anlamam bayağı bir uzun sürmüştü. Bir not vardı. Notu elime aldığımda bir havlama sesi duyduk hep beraber. Notu yüksek sesle okumayı da ihmal etmedim. ‘‘Senin için yaratıldı ve artık o senin. Sevgilerle Tanrıça Persephone.’’ Arkasını çevirince bir not ile daha karşılaştım. ‘‘Bu lanet olası canavar gerçekten garip bir şey! Umarım başına bela açar küçük bilmiş melez. Tanrı Hades.’’ Beni bir gülme almıştı. Arkamı dönünce devasa büyüklükte bir canavarla karşılaştım. Bu o beagle’dı. Bütün melezler bağırarak kulübelerine giderken ben sevimli köpeğime yaklaşıyordum. Canavar birden küçülüp beagle şeklini aldı. Tabi köpeğin yanındaki kolyeyi görür görmez boynuma taktım. Anladığım kadarıyla beagle ile konuşmamı saklıyordu. Tabi bu bir iletişim gibiydi. Adını da vermeyi unutmadım tabi ki… Adı Luna olacaktı. Gülümsedim. Felaket bir gündü evet. Şimdi artık bir pegasusum bir cehennem tazım ve bir beagle’ım vardı. Hades peşimi bırakmayacak biliyordum ama bu günü de ucuz kurtarmıştık doğrusu. Umarım başıma daha fazla dert açılmaz.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şaşırtıcı Müjdeler ve Yeraltı Tanrısının Tuzağı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Deniz Tanrısının Hediyesi
» Şaşırtıcı olaylar
» Kulübemdeki şaşırtıcı ziyaret
» Su ve Yeraltı Tanrıları
» 70. Yeraltı Çıkartması

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: