Avcılar da yaralanır mı demeyin hiç, yaralanabiliyor işte. Hem de saçma bir nedenden ötürü, hatta neden sayılamayacak ve incir kabuğunu doldurmayacak bir saçmalıktan ötürü. Ve her zaman saçmalıklarımın kahramanı Pacely'den geliyor bu hareket. İntikam Tanrısı'nın kızı terimine tam uyuyor, avcı olmasa da olurmuş.
Bu sabah her zamanki gibi yatağımdan kalktım ve uyuyan kardeşlerime bakmaya gittim. Ama ne göreyim, sadece Adyali uyuyordu, Pacely yoktu. Hışımla yataktan kalktım, çığlıklarımla kampı inletmeyi planlıyordum. Tuvalete gittim ve gittiğimde kıyafetler darmadağındı, yerler ıpıslaktı; kısaca berbat bir haldeydi. Bağırınmaya başladım. Adyali koşarak yanıma geldi. Ben de ona anlatmaya başladım. "Nerede bu Pacely? Gördün mü hiç?" Adyali hayır anlamında kafasını sallayınca daha da bağırmaya başladım. O sırada tuvaletin kapısı açıldı ve içeri yüzünü acayip bir siyaha boyamış olan Pacely girdi. "Beni mi aramıştın?" Sinirle yerden kalktım ve çığlıklarla konuşmaya başladım. "Sen neredesin, haber verir insan." O ise pişkin pişkin sırıtıyordu, tam ayaklarımla yerlerde tepinirken planını açıkladı. "Tuvaletten en çabuk çıkan kazanır. Adyali ve sen." Bu kadar kinci bir kardeşimiz olduğuna inanamıyordum ama vardı işte. Adyali'ye döndüm, kızgınlıkla Pace'e bakıyordu. Aramızda böyle saçma bir yarış olamazdı. Yerden kalktım ve Pacely'nin üzerine yürüdüm. "Seninle aramız iyi değil diye Adyali'yle aramızı bozamazsın!" O sırada Pacely gülüyordu. "Neden gülüyorsun?" dediğim anda ayağımın bir paspasa takıldığını farkettim ama çok geçti. Kolum çok kötü acıyordu, tam kolumun üzerine düşmüştüm. Adyali yanıma geldi, Pace'in gözlerinde ise daha deminki gülümsemeden hiç eser yoktu. Kekeliyordu. "Sat, özür dilerim." Koluma baktım, derin bir yara açılmıştı. Ağlamak istiyordum ama bana yakışmazdı. Pacely ağlamaya başladı. "Sakin ol ve beni revire götür." diye bağırınca beni kucakladı ve revire doğru taşımaya başladı. Revire geldiğimde ilaçlarla dolu bir oda ve görevli bir melez vardı. Tatlı dille konuşmaya çalışıyordu ama beceremiyordu. Sonunda koluma pansuman yaptı. Çığlıklarım üzerine birkaç melez kapıda doluşmuştu bile ve ben adımı lekeleyen Pace'e nefretle bakarken, onun ilk defa bana gülen gözlerle baktığını görmüştüm. Ama bir daha asla onun saçma oyunlarına alet olmayacaktım. Kolumda hiç geçmeyecek bir yara oluşturmuştu, kim bilir kaç bin yıl daha yaşayacaktım. Daha yeni başlamıştım, belki bırakabilirdim ama en azından bin yıl avcı olmayı düşünüyordum ama bu yarayla da bin yıl geçmezdi. Gerçekten çok derindi ve acısı da iğrençti. Kendi kendimi tırmıklıyordum, paranoyak olmuştum. Sonunda görevli melez bir ilaç sürdü. "Acısını alır ve derinliğini en aza indirir." Bu sanırım bir nektarindi ama ne olduğunu tam olarak ben de bilmiyordum. Sonunda revirden çıktık ve kulübeye doğru yol almaya başladık. Sonuç olarak; bir, kardeşine bile güvenmeyeceksin; iki, revire asla gitmeyeceksin.