Sersem gibi ortalıkta dolanmak yerine, o harika hayvanları izlemek için pegasus ahırlarına doğru ilerledim. Burada olmamın verdiği mükemmellik sayesinde herşeyi kusursuz yapmak istiyordum. Buraya gelmeden önce Pegasusların ne olduklarına dair en ufak bir fikrim yoktu. Harikalardı... Renkleri, boyutları, sesleri. Onları okşamak, sarılmak gibi hisler belirmişti içimde.
Köşedeki yatan pegasusa odaklandım. Kanatlarına kadar bembeyazdı. Ona yaklaştım ve yanına çömeldim. Uzun yeleleri hafif sarıya çalıyordu. Kanatları ise, pembeydi. Fakat o kadar koyu değildi. Açıktı ve pek belli etmek istenmiyor gibiydi. Başka renklerde fark ettim. Mavi, yeşil... Elimi ona yaklaştırdım ve parmaklarımla onun vücuduna dokundum. Eğildim ve gözlerinin içine baktım. O benimdi. Onu benden kimse alamazdı. Yelelerine parmaklarımı geçirip taradım. "Seni seviyorum, küçüğüm..." diye fısıldadım kulağına. Peki adı ne olmalıydı ? "Sunny..." dedim "Bundan sonra benimsin."