Bir kez daha babamı görmeye gidiyordum. Onunla konuşmaya ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Kardeşlerimin arasında en yeni olan ben olduğum için ya da onlardan daha uzun süre kimsesiz yaşadığım için. Emin değilim ama ilgilenmiyorum da. Tek istediğim onun yanına gidebilmek. Uzaktan bile görecek olsam yeterli olacak. Tabi bundan da emin değilim ama başka da bir şey de gelmiyor aklıma doğrusu.
Kendimi yine empire state binasında ve yine görevlinin yanında buldum. Yine aynı tarz konuşmalar. 600. kata çıkacaktım ve ardından gelen burada 600. kat yok... Bu adam bizlere aynı şeyleri söylemekten yorulmuyor mu acaba? Bizler dinlemekten bıkıyoruz, adam söylemekten bıkmıyor anlaşılan. Bir de karşımıza geçip alaycı bir şekilde sırıtmıyor mu? Sırf bu alaycı tavrı yüzünden bir melez onu öldürecek haberi yok.
Yine aynı şeyler hançerimi boğazına dayadım ve anahtarı aldım elinden asansöre bindim kendimi 60o. kata çıkan asansördeki eski tarz müziğin güzelliğine bıraktım. Asansör durupta açıldığında bir önceki seferde olan çekingenliğin olmadığını görmek sevindirici. Fakat yine salon yerine odalara bakıyorum. Sanırım salonda diğer Tanrı ve Tanrıçaların huzurunda olmak istemiyorum. Garip bir duygu.
Odalara bakarken babamın adını gördüğüm odanın kapını çalıp araladığımda bir Tanrıçayı gördüm. İçeriye girip babamı sorabileceğimi düşünüyordum. Hem ben Ares kızıydım kimden çekinebilirdim ki...
" Şey Tanrıçam ben babam savaş Tanrısı Ares'e bakmıştım. Nerede olduğu hakkında bir bilginiz var mı? "
Bu ne biçim bir soruydu şimdi. İnsa önce kendini tanıtmaz mıydı? Ben sorumsuz Ares kızıydım kime ne ki...