Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| En Güzel Gece Nöbeti | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: En Güzel Gece Nöbeti C.tesi Ara. 11, 2010 10:22 am | |
| Melez danışmanlığı zor iş. Yeni bir melez haberi aldığım anda Thalia'nın Ağacı'nın oraya gidip, onları karşılamam gerek. Ve yine öyle oldu. Sımsıcacık yatağımdan beni başka bir melez uyandırdı. Çabuk uyan danışman, yeni melezler geliyormuş sözleriyle yatağımdan kalkmak zorunda kaldım. Kardeşlerim bana acıyarak baktıktan sonra tekrar yataklarına döndüler ama benim öyle bir şansım yoktu işte. Tuvalete gittim, yüzümü yıkadım ve giyindim. Yanıma bütün silahlarımı alarak kulübemden ayrıldım.
Kısa bir yürüyüşten sonra Thalia'nın Ağacı'nın oraya vardım. Hava çok soğuktu, gece ayazında ağacın orada beklemek hem korkutucu, hem üşütücü, hem de cesurcaydı. Melezler cesurdu ama kampın sınırlarının bir postla çizildiği yerde, canavar tehlikesine karşın burada beklemek de her melezin harcı değildi. Ama görev gereği benim harcım olmak zorundaydı. Gökyüzüne baktım, yıldızlar geceye ayrı bir hava katıyordu. Yıldızlara bakmak beni kısa süre olsa da rahatlatıyordu.
Bir melezi beklemek hiç bu kadar uzun gelmemişti. Ayağımı yere vuruyordum, artık sinirlenmeye başlamıştım. Zaten sinirli bir yapım vardı, ve bekletilmeyi asla sevmezdim. Yeni melez geleceğini duyunca sevinmiştim ama şimdi gelince ona gününü göstermeyi planlıyordum. Oturduğum yerden kalktım ve ağacın etrafında dönmeye başladım. Ama birden bir ses duydum. Arkama baktım, biri gelmekteydi, ama kim olduğunu seçememiştim, şimdi yanımda durabilecek biri olduğu için seviniyordum işte. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti C.tesi Ara. 11, 2010 10:57 am | |
| "Ah, yine mi?" diye sordum burnumdan soluyarak. Bu Stev gerçekten şanslıydı, bu gece üçüncü kez floş yapmıştı ve benim artık kaybedecek drahmim kalmamıştı. Pokeri seviyordum, ama kaybetmeyi değil. "Benden bu kadar kardeşlerim, tüm paramı aldınız yani." Stev, Marx ve Amanda'nın tüm itirazlarına rağmen daha fazla oynamak istemiyordum, bu gece şans kesinlikle benden yana değildi. Onlara iyi eğlenceler dileyip odama çıktım. Mia mışıl mışıl uyuyordu yatağında; ah ne yazık, onunla da uğraşamayacaktım. Pek uykum yoktu, yatağa uzanıp kendimi karanlık kabuslara bırakmayı hiç mi hiç istemiyordum. Ben de her zaman yaptığım şeylerden birini yapmaya karar verdim, gecenin ayazında tek başıma kampı gezmeye yani. Üstüme kalın bir palto alıp ses çıkarmadan terk ettim kulübeyi. "Ee, bu gece nereye?" diye sordum kendi kendime. Saat çok geç olmuştu artık, bu saatte kampta yaşayan bir canlıya rastlamak olağan dışı olurdu. Tabii, bir yer hariç... Thalia'nın ağacında kesinlikle bir nöbetçi olmalıydı, belki de oraya gidip onunla -her kimse artık- birkaç kelime sohbet edebilirdim. Belki de şansım yaver gider, sınırların dışında birkaç canavara falan rastlardım. Belki de kampa yeni gelen bir melez denk gelirdi şansıma, düşük bir ihtimal tabii ama yine de denemeye değerdi. Melez Kampı'nın sınırlarını koruyan büyülü nesne Altın Post'un asılı olduğu Thalia'nın ağacına ulaştığımda orada -tahmin ettiğim gibi- birinin beklediğini gördüm. Uzaktan pek net seçemiyordum kim olduğunu, ama biraz yaklaştığımda bu kişinin Artemis kulübesinden Satellite olduğunu anladım. O da beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. "Selam Sat, ne yapıyorsun burada?" diye sordum gülümseyerek. "Selam Adrian." dedi o da gülümseyerek. "Bilirsin işte, her zamanki şeyler; melez danışmanı olmanın zorlukları..." "Hımm, yeni bir melez mi geliyor yoksa?" "Evet, ben de onu bekliyorum." diye cevapladı sıkıntılı bir ifadeyle. Yüzündeki gülümsemenin silinmesi benim de içimi burkmuştu nedense, beklemekten sıkılmış olmalıydı. "Ee, şey." diye kekeledim onu neşelendirecek bir şeyler söyleme çabası içinde. "İstersen bu sıkıcı bekleyişi sonlandırıp, daha eğlenceli şeyler yapabiliriz." "Ne gibi?" diye sordu merakla. "Hımm," dedim düşüncelere dalarak. "Mesela sınırların dışına çıkıp canavarlarla uğraşabiliriz, hem melezi de daha ileride beklersek daha güvende olur. Ne dersin?" |
| | | Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti C.tesi Ara. 11, 2010 8:42 pm | |
| Yapacak hiçbir şeyim yokken Adrian'ın gelmesi büyük şanstı; ve fikirlerinin de onunla gelmesi. Canavarlarla uğraşmak elbette isterdim, gülümseyerek kafamı salladım. "İyi olur, burada beklemektense birkaç ganimet elde etmiş olurum." Ardından yerimden kalktım ve Adrian'la beraber sınırın diğer tarafına, yani tehlikeli bölgeye adım atmış olduk. Soğuktu, karanlıktı ve şimdi de güvensiz bölgedeydim. Ama yine de yanımda biri olduğu sürece her yere gidebilirdim. Özellikle de güvendiğim birileriyle...
Adımımızı attığımız anda kendimi boşlukta hissettim, hemen kılıcıma sarıldım. Adrian daha kılıcını eline almamıştı. Bir yandan ona bakıyor, diğer yandan da canavarların çıkıp gelebileceği yerleri kolaçan ediyordum.İğrenç bir sesten sonra arkamı döndüm, canavar tam karşımda duruyordu. Bu bir Erymanthians yaban domuzuydu. Çığlık atarak Adrian'ın yanına koştum. Adrian ilk kez çığlık attığımı görüyormuş gibi baktıktan sonra ikimiz de kılıçlarımızla yaban domuzuna daldık.
Çok büyüktü, salyalar akıtıyordu, daha önce görmesem de mitoloji dersini dinlendiğimden biliyordum ve korkutucuydu. Kılıcımla manevralar yapıyordum, bana mısın demiyordu. Yaralanmaktan korkuyordum ve yaralanmamak için çaba sarfediyordum yani taaruz değil, savunma yapıyordum. Elimden geleni ardıma koymayarak canavarı haklamaya çalışsam da olmuyordu, Adrian'ı göremiyordum ama bu büyük hayvanın herhangi bir tarafından saldırsa göremeyecektim. Sesini duyduğum için içim rahattı. Canavara vurmaya devam ederken bir yandan da düşüncelerimle dövüşmek zorundaydım.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti Ptsi Ara. 13, 2010 12:48 am | |
| Harika, henüz ormanın derinliklerine bile gitmeden karşımıza bir canavar çıkmıştı. Hem de sıradan bir canavar da değil; bir Erymanthian yaban domuzu. Bu domuzun ne kadar güçlü olduğunu çok iyi biliyordum, Herkül'ün onunla mücadelesini de öyle... İşimiz hiç de kolay değildi. Kılıcım bu canavarın derisine işlemezdi, ben de gürzümü kullanmaya karar verdim. Assassin's Curse'ü gürz formuna çevirdikten sonra canavara dönüp elimde sallamaya başladım. Bu gösterimden etkilenmiş olacak ki, üzerime doğru koşmaya başladı aptal yaratık. Daha önce ilahi bronzdan yapılmış bir gürz darbesi almadığı her halinden belli oluyordu; çünkü gürzümle ona vurunca birkaç metre geriye savrulup dengesini kaybettikten sonra yeniden toparladığında, küçük keskin gözleri şaşkınlıkla kısılmıştı. Onun bu şaşkınlık anını fırsat bilen Sat hemen arkadan domuzun üstüne atladı, kılıcıyla boğazında geniş bir çember yayı çizmesine rağmen canavara etki etmemiş gibi görünüyordu. Bu sadece onun daha fazla öfkelenmesine sebep olmuştu, şimdi kızgınlıkla tepiniyor; Sat'ı üzerinden atmaya çalışıyordu. "Aah!" diye çığlık attı Sat bir anda, canavar onu üzerinden atmış, şimdi öfkeli gözlerle ona bakıyordu. Sıradaki hamlesinin ne olacağı çok aşikardı, hemen bir şeyler yapmam gerekiyordu. Gürzümü domuzun kafasına fırlattım, ama birkaç metre farkla ıskaladım. Geriye yapabileceğim tek bir şey kalmıştı, hızla koşarak domuzun üstüne atladım. Boynuna sarılıp tutunmaya çalıştım, ama domuz delice koşmaya başlayınca bu gerçekten de zorlaşmıştı. Şimdi ormanın içinde domuzla birlikte koşturuyordum ben de, ona tutunmak da git gide daha zor bir hal alıyordu. Ama bu işi kıvırmıştım sanırım, canavar artık debelenmekten vazgeçmişti; beni üzerinden atamayacağını anlamış olmalıydı. Bu gerçekten de zeki bir canavar olmalıydı, bir sonraki hamlesine bakacak olursak... Bir anda Sat'ın üzerine doğru koşmaya başladı domuz. Sat kaçmaya çalışsa da, domuz ondan çok daha hızlıydı. Tüm gücüyle Sat'e çarpmasına sadece birkaç saniye kalmıştı artık, ben de yapabileceğim son şeyi yapmaya karar verdim yine. Domuzun üstünde güç bela doğruldum, ve bir anda kendimi Sat'in üstüne attım. Ona hızla çarpıp yere düşmesine sebep oldum, ama en azından canavarın önünden çekebilmiştim. Şimdi ikimiz de hızla yuvarlanıyorduk yerde, domuz ise süratle bizden uzaklaşıyordu. En sonunda durup sabit kaldığımızda Sat'in üzerimde olduğumu farkettim, fazla yakındı sanki. Yüzü yüzümden yalnızca birkaç santim uzaktaydı, nefes alıp verişlerinin seslerini bile duyabiliyordum. Nedense -domuzdan kurtuluşumuzla alakası olmayan- bir heyecan hissettim içimde. "Ee şey," diye kekeledim farkında bile olmadan. "O yaratık geri dönmeden ağaca geri dönsek?" |
| | | Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti Ptsi Ara. 13, 2010 5:27 am | |
| Domuzdan kurtulmuştuk, daha doğrusu Adrian beni kurtarmıştı. Ve şimdi de Adrian'ın üzerinde duruyordum. Yorulmuştum, hızlı nefes alıyordum ve Adrian'ın yüzüne geldiğini biliyordum, aynı anda istemediğim kadar hızlı bir şekilde kalbim de atıyordu, nedenini bilmek istemiyordum. Adrian'ın uyarısıyla kafamı tamam manasında sallayıp, Adrian'ın üzerinden kalktım. Üzerimi silkeledikten sonra ayağımdan çıkan ayakkabımı düzelttim ve Adrian'la beraber ağaca doğru yürümeye başladık.
Yürürken sürekli gözüm Adrian'a kayıyordu, bakmak istemesem de bakıyordum. Bunun olmamasını istesem de oluyordu, Artemis beni öldürebilirdi. İrademe bağlı değildi ki gözümün Adrian'a kayması, benim suçum değildi ki. Yürürken aya bakmaya çalışsam da Artemis bunu istemiyor gibi bakamıyordum, utanıyordum sanırım Ay'dan. Kendimi saçma sapan düşüncelere kaptırmıştım, neler olduğunun farkında bile değildim. Adrian sadece arkadaşımdı, benim düşündüğüm veya düşünmek istediğim şekilde değildi.
Kısa bir yürüyüştü ama üzerime birçok yük binmişti. Ağacın oraya gelince yere oturdum, hava soğuktu ama artık deminki kadar üşümüyordum. Adrian hala ayakta duruyordu ve ileri bakıyordu. Ben de karşıya bakmaya başladım, nereye baktığını tahmin etmeye çalışıyordum. Birden ağzımdan sözcükler dökülmeye başladı. "Teşekkürler." En fazla bu kadarı çıkıyordu, yapabileceğim bir şey yoktu. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti Çarş. Ara. 15, 2010 2:36 am | |
| "Teşekkürler." dedi Sat sessizce. Ben de fısıldayarak bir öneminin olmadığını söyledim, yani sanırım. Duyu organlarım da zihnim gibi biraz işlevini yitirmiş gibiydi. Aklım hala Sat ile az önce yaşadığımız anın bana yaşattığı hislerdeydi. O üzerimde dururken, nefesini o kadar yakından hissederken neden öyle heyecanlandığımı anlamaya çalışmakta haksız da sayılmazdım hani. Sat'i her zaman sevmiştim, ama bir arkadaş olarak. Bu tür şeyler hissetmem yanlıştı, hatta yasaktı. Evet, yasaktı çünkü o bir avcıydı; Tanrıça Artemis'e bağlılık yemini etmiş, belki de binlerce yıl sürecek ömrü boyunca hiçbir erkekle yakınlık kurmama yemini etmişti. Aynı şeylerin onun da aklında olup olmadığını merak ettim ister istemez, ama cevabı biliyordum sanırım. Onun da benim hissettiklerimi hissettiğini biliyordum. Onun da benim düşündüklerimi biliyordum. Nasıl mı? Çünkü üzerimdeyken kalbinin atışlarını bile duyabiliyordum, o heyecanı birlikte yaşadığımızı anlayabiliyordum. Ayrıca ağaca kadar olan yürüyüşümüz sırasında onun gözlerinin istemeden de olsa bana kaydığını fark edebiliyordum, tıpkı benim gözlerimin de mantığıma ve kurallarıma ihanet edişi gibi... Ama bazı anlarda mantığı göz ardı etmek gerekir, bazı anlarda kuralları tanımamak gerekir. Bunun o anlardan biri olup olmadığını bilmiyordum, ama ne önemi vardı ki? Çok önceden okuldan bir arkadaşımın söylediği biz söz çınladı birden kulaklarımda; "Pişman olacaksan, bir şeyi yaptığın için pişmanlık duy. Yapmadığın bir şey için pişmanlık duymaktan iyidir. Asla ileride pişman olurum korkusuyla bir şeyi yapmaktan vazgeçme, gözlerine ne kadar imkansız görünürse görünsün..." Ona hak vermemek elde değildi, hele ki bu durumda... Şu an onun hiçbir şey demeden yanımda durması bile beni heyecanlandırıyorsa, özenle ona bakmaktan kendimi alıkoymaya çalışıyorsam... Başka ne açıklaması olabilirdi ki? Kampa dönmeyi hiç mi hiç istemiyordum, bu da düşüncelerimle paralellik gösteriyordu. Eğer ona şu an duygularımdan, düşüncelerimden bahsedecek olursam birçok şeyi tehlikeye atmış olacaktım. Öncelikle onun dostluğunu kaybetmem büyük bir olasılıktı, ya da Tanrıça Artemis'in gazabı da ihtimallerden biriydi. Ama ben ne zaman her hangi bir şeyden korkmuştum ki? Olasılıklar ne zaman benim kararlarımın önüne geçebilmişti ki? Asla. "Sat." diye fısıldadım daldığım ormandan gözlerimi ayırıp ona doğrultarak. Onun da gözleri benimkilerle buluşunca bir an için ne söyleyeceğimi unuttum. Aklımı toplamaya çalışırken yapılabilecek en mantıklı şeyin böyle aptal aptal beklemek olmadığı aşikardı, dolayısıyla ben de -sadece bir şey yapıyormuş gibi görünmek için- onun yanına oturdum. "Biliyor musun?" diye sordum ona derin bir sesle. "Evet." diye fısıldadı o da. Bu cevabı hiç beklemiyordum, tamamen afalladım açıkçası. "Neyi kastettiğimi nereden anladın?" diye sordum şüpheyle. "Anlamadım ki". dedi gülümseyerek. "Anlamamı sağlamak istiyorsan ama, daha fazla bekleme bence." "Hımm," dedim ben de gülümseyerek. "Biliyor musun? Sanırım sen üşüyorsun." diye ekledim ve paltomu çıkarıp ona uzattım. "Bunu mu söyleyecektin yani?" dedi paltoyu giyerken. "Ee şey, aslında hayır." dedim tekrar ciddileşerek. O anı elimden geldiğince ertelemeye çalışıyordum, ama artık faydası olmadığını biliyordum. Bir yerden başlamam gerekiyordu. Gözlerinin içine bakarak kendimi bu anafordan kurtarmak için içimdeki hisleri onunla da paylaştım; "Sat, sanırım ben senden hoşlanıyorum..." |
| | | Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: Geri: En Güzel Gece Nöbeti Cuma Ara. 17, 2010 9:40 am | |
| Bu sözleri duyunca yüzümde anlamsız bir gülümseme oluşmuştu. Ay'a baktım, kararmıştı sanki. Artemis yine kızmıştı, ama ben yine yapacaktım, hata da olsa yapacaktım. Adrian'a baktım, bana bakıyordu ve hangi ifadeyle baktığını çıkaramıyordum. Gülümsedim ve konuşmaya başladım. "Ben de." diyebildim sadece, ağzımdan o kadar söz çıkabildi. Sonunda içimdekileri dökebildiğim için ve karşılık bulduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Sadece gülümsüyordum, aynı anda Adrian'ın hırkasına sarılarak. Adrian birden gülümsemeye başladı, karşılıklı bir süre gülüştükten sonra riski anlatmaya başladım.
"Artemis, böyle bir şeye izin vermez. Bir süre kimseye söyleme." Adrian göz kırptı. "Bazı şeyleri göze aldım." Kıkırdadıktan sonra ileriden gelen melez olup olmadığına baktım. İleride bir şey göremedim, ne bir canavar ya da bizden biri. Kimse görünmeyince Adrian'a döndüm, bana bakıyordu, gülümsedikten sonra üşüdüğümü ve artık kulübeye dönmem gerektiğini söyledim. Neredeyse şafak söküyordu, Adrian da başıyla onayladı. "Az sonra Mia'yı yollarım, sen dinlen." Kıkırdadıktan sonra beraber yürümeye başladık.
Kulübemin önüne gelene kadar hiçbir şey konuşmadık. Kulübemin önüne gelince yaklaştı ama pencereden bakan Adyali'yi görünce uzaklaştı. "İyi geceler Sat." diyerek göz kırptı. "İyi geceler Adrian." İçeri girerek pencereden baktım. Kulübesine girmeden önce beni görünce de perdemi kapadım ve kıkırdamaya başladım. O sırada arkamdan Adyali geldi. "Neler oluyor Sat?" Pencereyi kapatıp kardeşime anlatmaya başladım.
Rp Bitmiştir.
| |
| | | | En Güzel Gece Nöbeti | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|