Hala nasıl bu kadar fevri davranabildiğini anlamıyordu. Satir olduğunu iddia eden bir arkadaşına kanmış, bavulunu toplamış ve bu enteresan kamp yerine gelmişti. Kendisine bir Yunan Tanrısının/Tanrıçasının oğlu olduğu, kendisinin bir melez, yani yarı tanrı olduğu gibi uçuk şeyler söylenmişti. Ne kadarına inanmıştı, tartışılır. Ama geçirdiği günün onu ziyadesiyle etkilediği aşikârdı. Önce satir arkadaşıyla epey yürümüşlerdi. Yol çok uzundu. Satir ona Melez Kampı denilen yere gittiklerini söylemişti. Kendi gibi Yarı Tanrıların eğitim gördüğü bir yer. Eskiden insan olduğu iddia edilen bir ağacın yanından geçmişlerdi ki Walter bunun hala büyük bir dümen olduğunu düşünüyordu. Ardından kampa girmişlerdi. Antik Yunan mimarisinin modern bir temsilini yapmak amacıyla kurulmuş bir yerdi sanki. Onun epey ilgisini çekmişti bu mimari. Zaten günün büyük bir kısmını kampı gezerek geçirmişti.
”Şimdi tabağından beğendiğin bir parça yemeği ateşe at. Böylelikle Tanrılara olan şükranını belirtmiş olacaksın.” dedi rehberi olan satir. Sırıttı. Beklediği bir şeydi. İnsan Yarı Tanrı bile olsa bir şeylerden feda etmek zorunda kalıyordu. Peki Yarı Tanrı olmanın ne mânâsı vardı?
Ürkek bir şekilde Athena kulübesine girdi. Ormanda dolaşırken annesi onu kabul etmişti. O bir Athena çocuğuydu! Öğrendiği kadarıyla Athena Zeka Tanrıçasıydı. Yani temelde. Bunun dışında Aydınlık ve Savaş Tanrıçası’da sayılıyordu. Bu Walter’a ilginç gelmişti. Çok yönlülük…
Kafasını kendisine ayrılan yastığa koydu. Sadece üstünkörü tanışmışlardı. Zaten Walter henüz kimseyle tanışmaya hazır değildi. Geçirdiği gün onu şok etmişti. Bir sürü yaratık. Ve söylendiğine göre ertesi gün Pegasus seçecekti. Büyük bir esnemeyle öbür tarafa döndü. Şimdilik uyuması, dinlenmesi gerekiyordu. Sonra bir anda üzerine ilahi bir yorgunluk, uyku hali çöktü. Ve bir anda rüyalar âlemine daldı…