Bulaşıkların hepsinin üzerime kalmasından sonra bir daha asla kulübemi dağınık tutmayacağıma Styks nehri üzerine yemin ettim. O gün bulaşık yıkadığım ilk gündü ama şimdiden nefret etmiş ve kusmanın eşiğine gelmiştim. Eğer yeni tanıştığım Apollon kulübesinden arkadaşım Ange olmasaydı herhalde mutfakta kokudan bayılır kalırdım. Ve yarın aynı görevi tekrar yapacaktım. Düşüncesi bile midemi bulandırıyordu. O yüzden gidip yatağıma uzandım.
Ne var ki uyuyamıyordum. O yüzden kalktım ve kulübeme göz gezdirdim. Gerçekten 0 almaya layık bir kulübeydi. Bir an kendimden utandım. Tanrıların tanrısının kızıydım ama ona layık bir kulübem bile yoktu. O anda kulübeyi toplamaya karar verdim. Saat gece yarısını biraz geçmişti.
Öncelikle oraya buraya atılmış kıyafetlerimi güzelce dürdüm ve dolabıma kaldırdım. Arkasından yatağımı topladım ve koltukları çekmeye başladım. Belki de hayatımda ilk defa koltukların altını sildim ve camların tozunu aldım. Buraya geldiğimden beri tavandaki süslerle ilgilenmemiştim, bu yüzden bulut şeklindeki kabartmalar çok kötü kirlenmiş, simsiyah olmuşlardı. Yatağımın üstüne bir sandalye koydum ve tavanı temizlemeye başladm. Tabi o sırada ayağım kaydı ve küt diye yere düştüm. İşin iyi kısmı, sadece kalçam acıyordu. işin kötü kısmı, çok gürültü yapmıştım.
"Neler oluyor?" diye sordu kapıma gelen Rose. Doğru ya, kulübelerimiz yan yana!
"Affedersin Rose, seni uyandırmak istememiştim. Sadece kulübemi topluyordum da" dedim. Rose saatine baktı.
"Gece saat 1'de mi?" Rose'un o bulaşıklardan haberi yok herhalde!
"Güven bana Rose, bir daha o bulaşıklara dokunmaktansa her gece kulübemi süpürmeyi tercih ederim" dedim. Rose gülümsedi.
"İstersen yardımcı olabilirim kuzen" dedi. Ah, sana hayatımı borçluyum!
"Çok memnun olurum" dedim. Rose dışarıya çıktı ve iki dakika sonra elinde mavi renkli zambaklarla geri geldi. Bunları penceremin kenarına koydu. Sonra da babamın temsili şimşeğini parlattı. Zemini güzelce suyla süpürdü ve sonra tekrar kupkuru kalmasını ssağladı. Dostum, Rose bu işlerden anlıyordu!
"Çok teşekkür ederim Rose" dedim işimiz bittiğinde. Odaya mis gibi deniz kokusu hakimdi ve her yer pırıl pırıl parlıyordu. Ayrıca Rose'un güzel görüşü sayesinde duvarlarada beyaz kardelen çiçekleri olan duvar kağıtları sarmıştık. Bütün bunları ben hayatta yapamazdım.
"Sana olan borcumu nasıl ödeyebilirim?" diye sordum. Rose bana göz kırptı ve:
"Bunu düşüneceğim" dedi ve gitti. Nihayet haftaya bulaşıkları yıkamayacaktım!!