Biiiiip.Biiiip.
Saten çarşafların arasından sıyrılıp komodinin üstünde ki çalar saatimi kapattım. Uykumdan kalanları bırakmak için güzel bir esnedim ve yataktan kalktım. Yatağımın hemen yanında duran beyaz terliklerimi ayağaıma geçirdim ve banyomun yolunu tuttum.
Bugünde her zaman ki monoton günlerden biriydi. Yataktan kalk, duş al, kahvaltını yap, arabanlar okula git, oklun bitince arkadaşlarla takıl ve sonunda yine yatağına gel. Aslında bugünün farkı kendimi çok iyi hissediyor olmamdı. Sıcak bir duş aldıktan sonra üstüme üstüme kırmızı v yakalı t-shittümü ve siyah mini eteğiimi giydim.
Babam her zamanki gibi evden erken çıkmış ve işine gitmişti.
''Günaydın Ofélia.'' Hizmetçimiz hemen merdivenin yanında duruyordu.
''Günaydın Dorota. Babam çıktı mı?''
''Evet. Bugün önemli bir toplantısı olduğu için size günaydın diyemeden gitmek zorunda kaldı.'' Elimi boş ver dercesine salladım.
''Her zaman ki gibi.'' Babam bir işkolikti ve işine kalbinden bağlıydı. Anne mi? Anne hiç diyemedim çünkü bir annem hiç olmadı. Babam onun benim doğumumdan sadece üç ay sonra bir trafik kazasında öldüğünü söyledi. Kader...
''Kahvaltınız hazır.'' Dorota her zamanki gibi marifetli ellerini kullanmıştı. Yemek masası şahane görünüyordu.
''Çok güzel görünüyorlar.'' Dorota'nın yanakları pembeleşti. Beş yaşımdan beri onunla birlikteydim. Babamın yerini o dolduruyordu. Kahvaltımı bitirdikten sonra Dorota'ya sıkıca sarıldım ve evden çıktım. Kırmızı son model arabamla okula giderken izleniyor gibiydim ama arabanın aynasından gördüğüm tek şey boş yol oldu.
''Opélia!'' En yakın arkadaşım Elena bana doğru geliyordu. Beni yanağımdan öptü ve hemen koluma girip dedikoduları anlatmaya başladı. Normal bir zaman olsa dinlerdim çünkü bizim okulumuz diğer okullardan farklıdır ve hep bir olay yaşanmıştır ama bugün sabah ki güçlülüğüm solmuş ve kendimi aşırı derecede halsiz hisseder olmuştum.
Derslerin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum ama okulda ki erkekler bugün bana daha fazla bakma gereği duymuş olmalıydılar. Hepsi adeta ağzı sulanmış gibi bana bakıyorlardı. Sonunda son dersten de çıktığımda arabamın önünde birçok erkek olduğunu farkettim.
''Selam Opélia.''
''Selam tatlım. Bu gece ne yapıyorsun?''
''Opélia sinamaya iki bilet aldım.''
''Opélia seni eve bırakmamı ister misin?'' Hepsi önümde laf kalabalığı yapıyordu. İçimden bağırmak ve hepsini ortadan kaldırmak geliyordu ancak bu okulda ki yeni bir dedikodu haberi olurdu ve ben imajımı yerle bir etmek istemiyordum.
Aralarından geçerek sonunda araba girdim. Elena koşar adımlarla arabaya binerken erkeklerin hepsine ne olduğunu anlamaya çalılıyordum.
''Çıldırmış olmalılar.''
''Bencede.'' Arabanın motorunu çalıştırdım ve sahil yolundan gitmeye başladım. Bu yol güzel bir deniz manzarası olmasına karşın kullanılmazdı. Yani sıklıkla. Ne ben konuşuyordum ne de Elena. Sessizlikğin sebebi ise anlayacağınız gibi okulda olanlardı. Gözüm denize takıldığında ise sanki beynim boşalmıştı.
Deniz bugün çok farklı görünyordu. Bol beyaz köpüklü dalgalar sahile vuruyordu.
''Opélia dikkat et!'' Hemen önüme döndüm ve şaranpolden yuvarlanmamak için çaba gösterdim. Elena hızlı nefes alıp verirken ne olduğunu anlamay çalışıyordum.
Yolun sonunda sağa saptıktan sonra Elena'yı bıraktım ve hemen eve gittim.
''Dorota! Baba! Ben geldim.'' Babam ve Dorota oturma salanunda oturmuş fısır fısır konuşuyorlardı.Dorota ağlamıştı.
''Baba neler oluyor?''
''Opélia otur lütfen.'' Babamın karşındaki koltuğa oturdum.
''Bu zamanda kadar bekledik. Sana gerçekleri anlatmak için.'' Ne gerçeği, neyi anlatacakları anlamaya çalışıyordum.
''Hangi gerçekleri?''
''Annen hakkında ki gerçekleri.''
''Annem mi?''
''Annen trafik kazasında ölmedi Opélia. O... O...''
''O.''
''Senin annen Afrodit, Opélia. Annen bir tanrıça.''
''Ne? Nasıl?''
''Annenle tanıştığımda çok gençtim o çok güzel ve etkileyiciydi. Ona aşık oldum. Kısa bir süre sonra da sen dünyaya geldin.'' Koltuktan hızlıca kalktım ve evden çıktım. Babam arkadan beni çağrıyordu ama bu saçma sapan anlatıkları şeyileri düşünmekle meşguldum. Afrodit mi?