14- Tanrı ebeveynin tarafından sana bir sihirli eşya verilmesiyle ilgili rp yazacaksın.
Mekan: Styks Irmağı
Katılacaklar: Stella, Hades
24- Styks Irmağı'nda rp yazacaksın.
Mekan: Styks Irmağı
Katılacaklar: Stella, Luke
(İki Rp'nin hemen birbirleri ardından geliştiklerini belirtmek istiyorum)
Ertesi sabah ilk işim gölge yolculuğuyla yeraltına gitmekti. Tamam, kabul ediyorum tam 41 saattir uyumamıştım ve bu gölge yolculuğunun bu yorgunluğu ikiye katlayacağından emindim ama babam çağırmıştı, elim mahkumdu. Ayrıca belki de Luke'u görebilirdim. Bunun düşüncesi bile beni güçlü kılıyordu. Kendi kendime gülümsedim ve babamı hayal ettim. Gözlerimi açtığımda babam yanı başımda elinde her tarafı simsiyah bir kılıç vardı. Sanırım Styks ırmağındaydık. Kılıcı şöyle tarif edeyim kısaca: kılıcın tutulacak kısmı simsiyah ve deri kaplamaydı, üzerinde simsiyah güzel inciler vardı. Kılıcın kendisi ise yine simsiyah ve parlaktı. Üzerinde Antik Yunanca yazılar vardı. Yazılarda sanki bir kehanet vardı. Şöyle diyordu:
Lanetli bir silah kıyameti kopartacak,
Ona sahip olan mutlak güce kavuşacak,
Onu durduracak bir Tanrı dahi olmayacak,
Tüm kader küçük bir kızın ellerine bırakılacak!
"Baba, bu da ne?" diye sordum. Babam gülümsedi.
"Bu sana vereceğim doğum günü armağanı kızım. Adı Kaderin Eli. Ama sen ona yeni bir isim vermelisin. Çünkü artık senin" dedi ve kılıcı bana uzattı. Kılıcı elime aldığım anda simsiyah ruhlar etrafımızda dolaşmaya başladı. Daha önce ölümü hiç bu kadar çok hissetmemiştim. Kılıç birden güneş gibi parlamaya başladı. Bende her an kıyamet kopacakmış hissi uyandırmıştı.
"Adı Kıyamet olsun" dedim. Babam gülümsedi ve kılıcı tekrar elimden aldı ve onu Styks Irmağına batırdı! Amanın! Bu kılıç sanırım müthiş bir güç kaynağı olacaktı.
"Kılıcının özelliklerini sana anlatayım. Özel olarak telekineler tarafından yapıldı. Yani anlayacağın bir tanrının özel eşyası olabilecek kadar güçlü. Bir karanlıklar miğfer, bir üçlü yaba ya da bir şimşek” dedi. Kılıca bir göz attım.
“Üzerindeki yazı ne anlama geliyor?” diye sordum.
“Eski bir kehanet. Bu silahın o silah olabileceğinden hiçbir kuşkum yok. Bu kılıç seni yenilmez yapacak. Böylece aptal Fırtına’ya ihtiyacın kalmayacak. Kılıcın Styks Nehrine de girdi, artık o yenilmez bir kılıç. Düşmanını her şekilde yok etmen için tasarlandı. Bir tanrıyı bile yeraltına yolacak kadar güçlü. O yüzden yanlış ellere geçmemeli. Sen kesinlikle onu yanlış amaçlar için kullanmazsın. Ve bir şey daha var. Özelliklerinin bununla biteceğini hiç sanmıyorum. Telekineler ona başka özellikler de katmış olmalı. Deneyerek öğren” dedi ve kılıcı tekrar elime vardi.
“Ölümü hiç bu kadar kuvvetli bir şekilde hissetmemiştim” dedim.
“Ölüm sana güç verir Stella. Tıpkı bir Poseidon çocuğuna suyun güç verdiği gibi. Bu yüzden kılıç en zor kaldığın durumda seni güçlü kılar. Başkalarının bunu görmesi biraz tehlikeli olur hayatım, onu şimdilik sakla” dedi.
“Ama onu yanımda hissetmek istiyordum” dedim. Babam saçlarımı okşadı.
“Buna gerek kalmayacak” dedi ve kılıç kurukafa şeklinde bir yüzüğe dönüştü.
“Artık onun gücünden her zaman yararlanabilirsin” dedi. Babama sarıldım. Bu arada söyleyeyim babam tüm tanrıların içinde en cana yakın olanıdır. Arkadaşım Athena kızı Lucy’ye bile sarıldı!
“Çok teşekkür ederim baba, buna gerek yoktu” dedim.
“Hayır, vardı. Artık Fırtına’yı iade edebilirsin. Ondan çok daha güçlü bir silaha sahip oldun. Kıyamet’i güle güle kullan. Şimdi gitmem gerekiyor, sende geri dön istersen. Doğum günün tekrar kutlu olsun kızım” dedi. Babamın yanağına küçük bir öpücük kondurdum ve babama daha önce hiç söylemediğim bir şey söyledim. Bunu hep belli etmiştim ama hiç dile getirmemiştim.
“Seni çok seviyorum baba. Senin kızın olduğum için çok gurur duyuyorum. İyki benim babamsın” dedim. Babam bana daha sıkı sarıldı.
“Bende seni çok seviyorum Stella. Asıl ben senin baban olduğum için çok gurur duyuyorum kızım” dedi. Sonra da bana gülümseyerek gölgelerin arasında kayboldu. Yüzüğü parmağıma geçirdim ve gülümsedim. Babamı çok seviyordum!
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Styks ırmağının kenarında gitmeye hazırlanırken yanıma gelen kişiyi görememiştim. Gölgelerin arasından Luke çıktı! Ben olduğum yerde kaldım tabi.
“Luke” dedim kekeleyerek. Luke gülümsedi ve ırmağın kenarında oturdu ve beni de yanına çağırdı. Tek bir kelime etmeden yanına gittim ve oturdum.
“Beni burada beklemediğine eminim” dedi. Gülümsemeye çalıştım.
“Şey, evet, hiç beklemiyordum” dedim.
“Yeni silahını çok beğendim” dedi. Yüzüğe bir göz attım.
“Teşekkür ederim. Peki buraya neden geldin?” diyebilecek kadar toparlamıştım kendimi. Luke güldü. Gülünce o kadar tatlı oluyordu ki!
“Senden bir iyilik isteyeceğim. Aslında benim istememe gerek yok, çünkü yenilmez silahın sende olduğunu duyduktan sonra o da başına bela olmaya başlayacaktır” dedi.
“Kimden bahsediyoruz Luke?” diye sordum. Luke bana döndü ve gayet ciddi bir biçimde:
“Kronos’tan” dedi. Birden irkildim. Luke, Kronos’un eski adamıydı. Ya ona katılmamı istiyorsa? Bunu nasıl yapabilirdim ki?
“Kronos tekrar güçleniyor. Bir şeyler ona tekrar güç kazandırıyor. Bana yeniden hayat verebileceğini ama onun tarafına geçmem karşılığında bunun olacağını söyledi. Sürekli daha cazip teklifler yapıyor. Artık onu duymak istemiyorum. Tekrar yok edilmesi gerekiyor. Ve bunu ancak sen ve senin zeki arkadaşın yapabilir” dedi.
“Kronos’u yok etmemi istiyorsun yani?” dedim. Luke gözümün önüne gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
“Kronos’un benden başka kendine müttefik yapmaya çalıştığı çok kişi var. Sende bunlardan biri olabilirsin. Lanetli silah artık sende. Kronos’u yok etmelisin” dedi. Gözlerimi kapattım. Bir an önce oradan uzaklaşmak istiyordum. Tam gölge yolculuğu yapmaya hazırlanırken Luke kolumu tuttu.
“Bana ne olursa olsun onun tarafına geçmeyeceğine dair söz ver” dedi. Gözlerimi açtım ve Luke’a baktım.
“Neden?” dedim. Bu ‘neden’ Kronos’un tarafına geçeceğim için söylenmiş bir ‘neden’ değildi. Neden Luke’un Kronos’un tarafına geçmemi istemediğini öğrenmek amaçlı sorulmuş bir ‘neden’ di.
Luke gülümsedi.
“Öldükten sonra benimle birlikte olmanı istiyorum” dedi. Şaşkınca ona baktım.
“Şu anda birlikte olamayız belki ama bu durum sonsuza dek sürmeyecek, değil mi?” dedi.
“Sen… Sen ne demeye çalışıyorsun tam olarak?” dedim. Sanırım Luke’da beni seviyordu! Bayılmak üzereydim!
“Şeyy, bunu söylemek biraz zor ama… Şey, sanırım beni biraz fazla etkiledin” dedi. Tabi ben oradan sonra bayıldım! Ama uyurken bile sayıkladığımın farkındaydım. Bu imkansız falan olmalıydı! İnanamıyordum!
.........................................................................
Uyandığımda kulübemdeki yatağımdaydım. Bir an hepsinin bir rüya olduğunu düşünüp çok korktum. Ama sonra parmağımdaki yüzüğü görünce rahatladım. Ben, Stella Fabiano, tanrıların silahlarından birine sahiptim ve sanırım tek aşkım Luke Castellan’da beni seviyordu! İnanılmaz!!