Eduard'ın açık kalan ağzını Harexis eliyle kapattı. Ben bu sefer ağzımı açmayacaktım,buraya en sık uğrayan melezlerden biri olduğumu iddia edebilirdim. Daha yeni altın geyiği bulma görevi için buraya gelmişken şimdi yine rastgele,kafamıza göre buraya gelmiştik. Olimpos'ta ilerlerken açıkçası biraz da ürküyordum. Buraya sık gelirdim tamam,ama bir gün başıma bir dert gelecekti sürekli buraya geldiğim için. İlerlerken Harexis ve Ed'e baktım. "Tamam o zaman,taht odasına gidelim mi? Bir iki tanrıça olur orada herhalde. Fazla olmaz." Ed biraz sinirlenmiş gibi görünüyordu. "Deli misin sen Sat? Kafamız estiği takdirde taht odasına giremeyiz." Ed'i takmamaya çalışarak Harexis ile beraber taht odasına doğru ilerlerken Ed de sızlanıyordu. "Baban da buradadır,herhalde." Bunun üzerine Ed de öne geçerek yürümeye başladı. Taht odasına korka korka girdik ve ileri doğru baktık. Baktığımızda yaklaşık 3,5 metrelik bir tanrı karşımızda duruyordu ve sızlanışlarını işitebiliyorduk. "Afrodit,ah bir gelsen;göstereceğim ben sana." Bu sırada Ed'in gözleri parlamıştı. Karşımızda duran tanrı da üçümüze birden irdeleyen gözlerle baktı. "Avcı,botanikçi ve ... Oğlum." Onun Hephaistos olduğunu anca anlayabilmiştik. Ed ona doğru ilerlerken Harexis ve ben de taht odasının girişinde bekliyorduk. Ed ve Hephaistos bir süre hasret giderdikten sonra Hephaistos bize döndü. Ed çok mutlu gözüküyordu,onun adına sevinmiştim. Hephaistos Ed'i yanımıza gönderdikten sonra Ed'e fısıldadım. "Sonra anlatırsın o zaman." Tam biz gitmeye hazırlanırken Hephaistos bizi durdurdu. "Durun melezler;ve oğlum. Size bir teklifim var." Hepimiz şaşkın gözlerle Hephaistos'a bakarken Hephaistos da sesini kalınlaştırdı. "Size bir görev teklifim var,ne dersiniz?" Hepsi aynıydı,daha görevin ne olduğunu bilmeden,bizden kabul etmemizi istiyorlardı.Hepimiz birden kabul ettiğimizi söyleyince bize döndü. "Gidin ve Titan Atlas'ı kontrol edin. Onun esir tuttuğu melezi kurtarın."