Üzerimdeki yakalanma şokunu atlattıktan sonra tedirgin bir şekilde gülümsedim. Bu çocuğu pek görmemiş olsam da duymuştum. Dionysos'un oğlu. Dedikleri kadar yakışıklı olduğu gerçeğini geçersek oğluna yakalandıysam babasına yakalanmam an meselesiydi. Ama bilekliğim soğumuştu. Henüz tehlike yoktu. En sonunda konuşmaya karar verdim. "Ee evet, tatları gerçekten de harika. Bunu nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum. Yani hepsiyle nasıl ilgileniyorsunuz? Yine de harika iş çıkarıyorsunuz" dedikten sonra bir süre bekledim. Biraz saçmalayama başlamıştım. Hala elimde duran birinci ve yerde bıraktığım ikinci kavanoza baktım, birinci kavanozu ceketime nasıl saklayacağıma dair planlar yapmaya başlamıştım bile. Oyalamak. En iyi şık buydu. "Evet sana rastladığım için şanslı olmalıyım. Bir ara babanla karşılaştığım düşünülürse" diye devam ettim gülümseyerek. Sonra elimi uzattım. Tanışmak iyi olabilirdi. "Ben Jessica ama herkes, üç kişi, hariç bana Jess der. Persephone'nin kızıyım." sonra elim havada ona baktım ve kendini tanıştırmasını bekledim.