Nereus soruma cevap vermekle foka dönüşüp kaçmak arasında bir süre tereddüt yaşadı, ardından aklımızdaki soru işaretini gidermeyi seçti. "Sizi buraya getirmemi benden o istedi." dedi. Stell "O kim?" diye bağırırken, ben sorunun cevabını zaten bulmuştum. O, Bilgelik Tanrıçası Athena'ydı. Kendimce ona Pallas diyordum artık, Roma mitolojisine ilgi duyduğum bir dönem yaşıyordum. Ah, bazen anne de derdim, beni buharlaştırma arzusuyla dolu olmadığı anlarda mesela. "Neden buraya gelmemizi istedi peki?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Nereus umarsızca omuz silkti ve hafif bir baş selamı verdikten sonra, foka dönüşerek ışık hızında suya atladı ve ortadan kayboldu. "Ah, harika!" diye mırıldandım her zamanki gibi. Bu Nereus bizimle uğraşmaktan neden bu kadar zevk alıyordu? Şimdi ne yapacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tanrıça Athena bizi Nereus'un limanına getirtmişti tamam, ama bunu niçin yaptığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. En iyisi gidip kendisine sormaktı! Stell ile aynı anda birbirimize döndük ve ben daha konuşamadan arkadaşım "Eh, şimdi gölge yolculuğu zamanı sanırım." dedi. Sırıtarak kafamı salladım ve yanına gidip elini tuttum, en yakın arkadaşınız bir Hades kızı olunca taksiden ziyade gölge yolculuğu sizin birinci tercihiniz oluyordu. Hızlı, pratik ve en az Gri Kızkardeşlerle muhteşem bir yolculuk kadar mide bulandırıcı! "Bekle bizi Olimpos, geliyoruz!" dedim kendime bile tuhaf gelen coşkulu bir sesle. Stell gülümsedi ve o bilindik kapana kısılmışlık hissiyle çevrelenmeye başladım. Az sonra gözlerimi açtığım zaman kendimi Olimpos Konseyi'nde bulacaktım; bir tanrı veya tanrıçanın üzerine kusacaksam, bu kişinin Tanrı Ares olması için dua ettim.
Maceranın Nereus kısmı bitmiştir!