Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Suç ve Ceza (56. Görev) [3]

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimeCuma Kas. 12, 2010 12:00 pm

Uzun çabalarım sonucunda Sherry'nin üzerine kazasız belasız binmeyi başarmıştım ve Adrian ile yola koyulmuştuk. Annemin bize bir görev verdiğini hayal meyal hatırlıyordum ama aklımın bir köşesine bu görevin ölüm-kalım meselesi olduğunu yerleştirmiştim. Mide bulantımı geçirmeye uğraşırken Adrian'a "Brooklyn Teknesi ne yahu?" diye sordum. Limanla alakalı bir görev... mantıksızdı sanki. Adrian rüzgarın uğultusu yüzünden sesini duyurmak için bağırarak "Teknesi değil Lucy, teknik lisesi. Brooklyn Teknik Lisesi." dedi. Şaşkınlıkla kafamı kaşıdım -bu nedenle az kalsın düşüşe geçecektim- ve bir liseye neden gitmemiz gerektiğini düşünmeye başladım. Liselerde normal öğrenciler olurdu, benim gibi tipler genelde... Ah, sonunda anlamıştım! Lisede bir melez vardı ve annem bizden onu kampa getirmemizi istemişti. "Biliyorum, seni denedim sadece." dedim hulyalı bir sesle. Gözlerimi açık tutamıyordum, başım korkunç zonkluyordu ve midem kaynıyordu. Kesinlikle hayatımın en muhteşem gününü yaşamıyordum! Hafızam silik birkaç anıdan ibaretti; dokuz kafalı bir ejderha, votka, mızrakla pegasusun üzerine atlama, annem, Adrian, görev, melez... Kaşlarımı kaldırarak biraz kendime gelmeye çalıştım, dakika başı esnemem işi gerçekten de hiç kolaylaştırmıyordu. Adrian'a döndüm ve "Hey! Eğer senin dediğin doğruysa, yani aslında yer değil gökyüzü dönüyorsa, o zaman biz dönüp dolaşıp yine Melez Kampı'na gideceğiz!" diye bağırdım, sözlerimi bitirince aşırı gürültülü bir gülme krizine tutuldum. Adrian da bir süre onaylamazca izledikten sonra bana katıldı. "Asıl şunu düşünsene, eğer gökyüzü değil de yer dönüyorsa Brooklyn Teknik Lisesi sürekli yer değiştiriyordur ve biz onu asla bulamayız!" dedi, ardından uzun süreli bir kopuş daha yaşadık. Nefes alabilecek duruma geldikten sonra aklımda yeni oluşan tezi de Adrian'a söyledim: "Ama ikimiz de doğru söylüyorsak, hem yer hem de gökyüzü dönüyorsa er ya da geç liseye ulaşırız. Bozuk saat günde iki kez doğruyu gösteriyorsa, bulunduğumuz nokta ve lise de 12 saat içinde bir kez olsun çakışmalı sonuçta." Adrian bir süre bana baktıktan sonra "Ama Lucy, bizim bulunduğumuz sabit bir yer yok ki, sürekli yer değiştiriyoruz." dedi. "Dostum ama biz yer değiştirirken gökyüzü de dönmeye devam ediyor. Yani aslında sabit kalıyoruz." cevabını verdim. Adrian sadece "Ha?" demekle yetindi, ben de omuz silktim. Az önce neden bahsettiğimizi unutmuştum. Sonunda hatırlayarak "Aslına bakarsan karpuzu daha çok severim." dedim. Sözlerimin karşılığını gayipten geldiğini sandığım horultular verdi, az sonra yan tarafımda bir uçan atın sırtında uyuyakalmış Adrian'ı fark ettim. "Uyansana!" diye bağırdım elimden gelen en cırlak şekilde; "İşte, Brooklyn Tekne- Teknik Lisesi, tam altımızda!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimeC.tesi Kas. 13, 2010 11:17 pm

Lucy'nin çığlığıyla kendime gelebilmiştim, "İşte, Brooklyn Tekne- Teknik Lisesi, tam altımızda!" sözleri ise kafamı karıştırmıştı. Brooklyn'de ne işimiz vardı bizim yahu? "Ah, doğru ya." diye mırıldandım. Athena'nın verdiği cezayı yapacaktık. Burada kampa getirmemiz gereken bir melez olmalıydı. Öyle demişti Athena.
"Öf tamam." dedim Lucy'e. "Uyandım işte. Hadi şu Brooklyn Teknesine, ay Teknik Lisesi'ne girip şu melezi bulalım." Lucy gülmeye başlayınca da "Sen kafamı karıştırdın, tekneye benzer bir hali var mı buranın?" dedim öfkeyle. Gerçekten de uzaktan yakından alakası yoktu, sarı renkli 7-8 katlı bir binaydı bu. Hemen üst tarafında yeşilliklerle ve oyun alanlarıyla kaplı büyük bir park vardı. Pegasuslarımıza okulun yanına iniş yapmalarını söyledik, okula gelen öğrencilerin göremeyeceği bir yere indikten sonra da onları gönderdik. Sabah olmuştu, öğrenciler yavaş yavaş okula gelmeye başlıyorlardı. Biz de onları karşılamak için okulun girişine gittik Lucy ile.
"Hangisi melez nereden anlayacağız?" diye sordu Lucy girişte beklerken.
"Tek tek her okula girene sorarız?" diye cevapladım sorusunu.
"Mantıklı." diye mırıldandı Lucy. Aslında mantıklı falan değildi, büyük ihtimalle aradığımız melez kim olduğunu bilmiyordu, ama aklıma başka bir fikir gelmemişti.
"Afedersin, sen bir melez misin?" diye sordum okula girmekte olan bizim yaşlarımızda Asyalı bir kıza.
"Melez mi? Dalga mı geçiyorsun benimle?" dedi kız şüpheyle.
"Pardon canım ya. Peki buralarda hiç melez gördün mü?" diye araya girdi Lucy.
"İkiniz de kafayı yemişsiniz!" diyerek koşarak okula girdi kız. Lucy'e "Daha iyi bir fikrin varsa görelim." bakışı attım ve okula girmek üzere olan çocuklara bakmaya devam ettim. Nedense öğrencilerin çoğu Asyalı'ydı. Çekik gözleri ve sevimli yüzleri vardı. Buna kafayı takmamaya çalıştım. Ama okulda bine yakın öğrenci olmalıydı, hangisinin aradığımız melez olduğunu anlamamız mümkün değildi. "Lucy, sen burada bekle ve sormaya devam et. Ben de bahçeye bir göz atayım." dedim Lucy'e. Onun istemeyerek de olsa onaylamasıyla okulun bahçesinde dolaşmaya başladım. Alkolün etkisi hala geçmemişti. Bu da sağlıklı düşünmemi, aklımı yapmak zorunda olduğumuz şeye vermemi engelliyordu. Ama düşünmek zorundaydım, ilk olarak aradığımız melezin muhtemel özelliklerini düşündüm. Bizim gibi disleksi, dikkat dağınıklığı gibi sorunları olmalıydı. Bu da onun diğer çocuklardan farklı olmasına sebep olmalıydı, bunu kendim de yaşadığım için çok iyi biliyordum. Büyük ihtimalle diğer çocuklar ona ucube gözüyle bakıyor olmalıydı, bu da arkadaş edinmekte zorlanıyor olduğu anlamına geliyordu. Yani tek başına, diğer öğrencilerden uzak duran birini aramalıydım. Tam da aradığım bir gibi bir kız vardı bahçede, tek başına bir bankta oturmuştu. Basketbol oynayan çocukları izliyordu imrenerek, onun yanına gidip karşısına geçtim. O da okuldaki büyük çoğunluk gibi Asyalı'ydı.
"Merhaba, sen bir melez misin?" diye sordum kıza. Hiçbir şey anlamamış olacak ki, aptal aptal yüzüme bakmaya başladı. Benden birkaç yaş küçüktü, liseye yeni başlamış olmalıydı. Aslında hala burada nasıl bir melez olabileceğini aklım almıyordu. Melezler disleksi ve diğer problemler yüzünden okul derslerinde başarılı olmazdı genelde, Brookyln Teknik Lisesi ise New York'un en iyi okullarından biriydi. O an aklıma başka bir şey geldi, "Sende disleksi var mı?" diye sordum bunu nasıl daha önce düşünemediğime şaşırarak.
"Ee, şey. Okuma bozukluğu yani, evet." dedi kız. Biraz utanmış gibiydi, onu anlayabiliyordum. Diğer öğrencilerin onu dışlamasının sebeplerinden birini söylemek çok da kolay olmasa gerekti.
"Peki ya dikkat dağınıklığı? Biraz da olsa hiperaktivite? Hiç garip olaylar başına geldiği oluyor mu?" diye soru yağmuruna tutmaya başladım kızı. Gerçekten heyecanlanmıştım, aradığımız melez bu olmalıydı.
"Şey, evet var bunlar da. Garip olay derken?" diye sordu kız çekinerek.
"Hmm, mesela bir okuldan atıldığın oldu mu hiç daha önce?"
"Evet." diye cevapladı kız üzüntüyle. "Umarım bu liseden atılmam, burayı çok sevdim."
"Çok mu sevdin?" dedim şaşkınlıkla. "Ama hiç arkadaşın yok gibi, tek başına herkesten uzakta oturuyorsun."
"Bu her zaman başıma gelen bir şey, diğer çocuklar beni pek sevmez. Bu arada sen kimsin? Neden bana bunları soruyorsun?"
"Ben Adrian Black, ve seni buradan kurtarmak için buradayım. Sen de bir melezsin. Ee şey, adın neydi?" diye sordum bunu daha önce sormadığımı hatırlayarak.
"SunYuri Jung." dedi kız çekinerek. "Kurtarmak mı? Melez de ne demek?"
"Bunları sana açıklayacak pek vaktim yok SunYuri, Yunan mitolojisi hakkında hiçbir şey biliyor musun?"
"Evet, Zeus Poseidon ve Hades vardı değil mi? Tanrılar?"
"Evet SunYuri." dedim onaylayarak. "Söylediklerime inanmayacaksın belki, ama gerçekler bunlar. O Yunan mitolojisindeki her şey gerçek, tanrılar ve onların çocukları da dahil. Sen de bir melezsin, yani bir tanrının çocuğusun." diyerek nasıl bir tepki vereceğini beklemeye başladım.
"Tanrının çocuğu mu? Bu nasıl olur?" Bana inanmıyordu büyük ihtimalle, ama onu inandırmaya çalışacak vaktim de yoktu.
"Evet, soruları sana kampa gittiğimizde anlatacağım. Dinle SunYuri, tanrıların yanında kötü amaçlı canavarlar da var. Bunlar melezleri öldürmeye çalışır hep, bu yüzden seni kampa götürmeliyiz. Biz melezlerin güvende olduğu tek yer orası. Ayrıca Melez Kampı'nı buradan çok daha fazla seveceğine de eminim."
"Ama benim evim burada. Annemi bırakıp hiçbir yere gidemem." dedi SunYuri bir anda sesini yükselterek.
"Anneni daha sonra ziyaret edebilirsin, lütfen benimle gel yoksa başın belaya girecek." dedim ve kızın cevap vermesine beklemeden kolundan tutup kaldırdım. Lucy'nin beklediği yere götürüyordum onu. Ama yürümeye başlamamızla beraber lanet baş dönmesini yine hissetmeye başlamıştım. "Hey SunYuri, sana bir şey soracağım. Sence şu an yer mi dönüyor gök mü?" Kız cevap vermedi, tamamen afallamıştı. Keşke bu soruyu sormasaymışım, şimdi deli olduğumu düşünüyordu muhtemelen. Lucy'nin yanına döndüğümüzde onun mahcup bir ifadeyle biriyle konuşmakta olduğunu gördüm, takım elbiseli sert yüzlü bir adamla. Lucy'i azarlıyor gibiydi, hemen SunYuri'yi daha hızlı sürükleyerek onun yanına doğru yürümeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePaz Kas. 14, 2010 4:16 am

"Burada ne aradığınızı sorabilir miyim küçük hanım? Okulumda öğrenci olmadığınızdan eminim." Duyduğum ses üzerine telaşla kafamı sallayarak, sesin sahibi olan takım elbiseyi adama "Evet efendim, bu okulda okumuyorum. Ben... şey... bir arkadaşa bakıp çıkacaktım." dedim, utançla gökyüzünü seyrediyordum. "O zaman sizden dışarı çıkmanızı isteyeceğim." dedi adam. Suratındaki sevimsiz ifade çok sinirimi bozmuştu. Başımı yana eğerek ve kaşlarımı çatarak zihnine girmeye çalıştım ama ne yazıkki bunu başaramadım, anlaşılan alkolün etkileri hala tam olarak geçmemişti. Tam kafamı sallayıp çıkış kapısına doğru yönelecekken, bize doğru gelmekte olan Adrian'ı gördüm. Yanında Asyalılara benzeyen bir kız vardı. Sevinçle "Onu bulmuşsun!" dedim, o da olumlu anlamda kafasını salladıktan sonra okul müdürü olduğunu tahmin ettiğim adamı işaret ederek "Her şey yolunda mı?" diye sordu. Yanındaki kız telaşla Adrian'ın kolunu çekiştirdi ve "O okulumuzun müdürü Bay Forbes." dedi. Artistçe sırıttım ve adama dönerek "İşte bakmaya geldiğim arkadaş bu kızdı Bay Forbes. Şimdi izninizle onu da alıp buradan gideceğiz." dedim.

Adam suratına kan donduran cinsten bir gülümseme yerleştirerek "O kadar kolay değil." dedi. Adrian kaşlarını kaldırarak "Sorun kayıt işlemleri falansa, onları sonra hallederiz, şimdi bu kızı acilen buradan götürmemiz gerekiyor." dedi. Fakat Bay Forbes'in surat ifadesinde en ufak bir değişiklik olmadı. "Pekala, tekrar deneyeceğim." diyerek gözlerimi kapattım ve adamın zihnine şiddetli bir ağrı gönderdim. Vücudumdan çıkan güç akımını hissettim ama karşımdaki kişiye hiçbir şey olmadı, güçlerim ona etki etmiyordu... Telaşla Adrian'a döndüm ve "Kızı hemen buradan götürmeliyiz!" dedim. Bay Forbes isimli canavar şekil değiştirip asıl formuna dönmeye başladığında, üçümüz çoktan okuldan çıkmış, karşıdaki büyük parka doğru yol almaktaydık. Tabelada 'Fort Greene Park' yazıyordu. Nefes nefese kalmıştım, durdum ve hafifçe eğilerek ellerimi dizlerime bastırdım, biraz soluklanmaya ihtiyacım vardı. Yanımızdaki Asyalı kız telaşla bağırıyordu: "Neler oluyor? Bay Forbes'e ne oldu öyle? Sizle kimsiniz? Çıldıracağım!"

Ona sesini kesmesini söylemek, suratına bir tane çakarak bayılmasını sağlamak istiyordum ama bunu yapamazdım. Hayır, olmazdı çünkü onun içinde bulunduğu durum bana çok tanıdık geliyordu. Ben de aynılarını yaşamıştım, diğer tüm melezler gibi... "Bak," dedim, "Tuhaf hatta delice olduğunu biliyorum ama gerçek bu. Sen bir yarı-tanrısın. Yunan mitolojisi gerçek ve Olimpos da öyle. Hatta ben Tanrıça Athena'nın kızıyım, Adrian da Tanrı Ares'in oğlu. O adama neler olduğunu kendi gözlerinle gördün, o bir canavardı. Dikkatlice bakamadım ama mantikor olduğunu sanıyorum..." derken Adrian sözümü kesti ve "Evet Lucy, doğru tahmin." diyerek yakınlardaki bir noktayı işaret etti. Oraya baktığımda canavarla aramızda çok az bir mesafe kaldığını gördüm. Aceleyle ıslık çaldım ve Sherry'nin kısa zaman içinde buraya gelmesini diledim. Gözleri fal taşı gibi açılmış kıza dönerek, "Birazdan buraya bir pega- bir kanatlı at gelecek. Onun sırtına bin ve seni Melez Kampı'na götürmesini söyle. Eğer... eğer bize bir şey olursa, en azından senin güven içinde kampa ulaştığını biliyor oluruz." dedim. Kız başta itiraz etmek için ağzını açtı ama sonra suratımdaki ifadeden bunun iyi bir fikir olmadığını anlayarak tekrar kapattı ve 'tamam' manasında başını salladı. En azından onun hayatını garantiye almıştık, şimdi dostum Adrian ile birlikte halletmemiz gereken bir mantikor vardı. "Hey, unutma şu anda ayaklarına kapanıp yardım dilenebileceğimiz heykeller yok çevrede." dedim sırıtarak. Adrian da gülümsedi ve "Bu arada, sanırım gökyüzü dönmeyi kesti." dedi. Ciddi bir ifade takınarak başımı salladım ve "Yer de öyle." dedim. Aslında... yer hala dönüyordu ama karşımızda dev bir canavar varken sarhoş olduğumu belli ederek arkadaşımın umutsuzluğa kapılmasına neden olmak istemiyordum. Eh, bu da biraz olsun ayıldığımı gösteriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePaz Kas. 14, 2010 10:30 pm

Lucy'nin beyaz pegasusu Sherry SunYuri'yi alıp Melez Kampı'na doğru götürmek üzere havalanırken canavarla aramızda çok kısa bir mesafe kalmıştı. Lucy çoktan bilekliklerini gerçek formlarına çevirmiş, kılıcı ve kalkanıyla savaşa hazır bekliyordu. Ben de bir değişiklik yapmak istedim o an. Cebimdeki iki iskambil kartını da çıkardım, birkaç saniye sonra sol elimde Assassin's Heart, sağ elimde ise yeni silahım Assassin's Curse duruyordu. Kılıcımla kendimi savunup gürzü saldırı amaçlı kullanacaktım, en azından amacım buydu.
Mantikor vakit kaybetmeden kuyruğunu sallayıp bize zehirli bıçaklar fırlatmaya başladı, Lucy kalkanı sayesinde kolayca savunuyordu kendini. Bense kılıcımı havada deli gibi sallayıp bıçakları engellemeye çalışıyordum. Böyle devam edersek Lucy'nin kalkanı parçalanacak, ben ise yorulup zehirli bıçaklara hedef olacaktım. Mantikorun bıçak atma konusunda çok yetenekli olduğunu itiraf etmeliydim, aynı anda hem bana hem Lucy'e isabet ettirebiliyordu. Yapmamız gereken şey dikkatini dağıtmaktı. Lucy'e bakıp işareti verdim, ikimiz de farklı yönlere doğru koşmaya başladık. Bu işe yaramıştı, birkaç saniye için mantikor kime saldıracağına karar veremedi. Farklı yönlerden yaklaşıyorduk mantikora, o aklını toplayıp tekrar bıçakları bir Lucy'e bir bana fırlatmaya başladığında ikimiz de canavara oldukça yaklaşmıştık. Ama bu kez canavar ikide bir arkasını dönmek zorunda olduğu için bıçakları o kadar da etkili olmuyordu. Birkaç saniye sonra Lucy kılıcı Nefesalan'ı canavara saplamıştı, canavar acı içinde böğürüp Lucy'e döndüğünde de ben gürzümü tüm gücümle mantikorun kafasına indirdim. Canavar buharlaşırken ortaya çıkan toz dumanından korunmak için arkamı döndüğümde kolumda bir acı hissettim. Mantikorun bıçaklarından biri kolumu sıyırmıştı, neyse ki önemsiz bir sıyrıktı bu. Savaşırken nasıl konsantre oluyorsam artık bunu ancak şimdi anlayabilmiştim.
"Ne yazık." dedi Lucy üzgün bir sesle. "Brooklyn Teknik Lisesi yeni bir müdür bulmak zorunda şimdi."
"En azından daha güçsüz bir canavar bulsunlar." diye mırıldandım ben de. Kolum hala sızlıyordu.
"Gitsek mi?" diye sordu Lucy. Onun pegasusu şu an SunYuri'yi kampa götürüyordu, ben de Miracle'a seslendim parka gelmesi için.
Miracle gelirken ben de tüm gün üzerinde düşündüğüm şeyi yapmaya karar verdim. Nedense heyecanlanmaya başladığımı hissediyordum, kalbim küt küt atıyordu. Dilimin ucuna gelen sözleri yutup unutmak istedim bir an, ama elime bundan daha iyi bir fırsat geçeceğinden şüpheliydim. Şu an bunu yapmak yerine titan Atlas ile bir kez daha savaşmayı yeğlerdim, o daha kolay olurdu en azından. Cesaretimi toplamalıydım bir an önce...
"Lucy." diye fısıldadım yanına gidip. "Sana bir şey söylemem gerekiyor."
"Ee, nedir o?" diye sordu merakla.
"Şimdi olmasın, şimdi olmasın." diye sayıklıyordum içimden. Şimdiye kadar hiçbir şeyden korkmamış, en tehlikeli zamanlarda bile adrenalini hissetmemiş biri olarak hem korkuyu, hem de adrenalini fazlasıyla hissediyordum o an. Mantıklı düşünmeliydim, bu kadar kasılmaya gerek yoktu. Sadece basit bir söz, ve her şey bitecek. Bir kez başlayınca zaten devamı gelecekti, ama önemli olan o başlangıcı yapmaktı işte.
Hala meraklı gözlerle bana bakmakta olan Lucy'nin ellerini tuttum, iki elini de avuçlarım içine alıp bunu duyduğunda Athena'nın bana ne yapacağını düşünmemeye çalışarak "Lucy, ben senden çok hoşlanıyorum." diyebildim. Onun bir kahin olduğunu, bir erkekle bir yakınlık yaşamayacağını biliyordum. Aynı şekilde bakire olmasıyla bilinen Athena'nın kızı olduğunu da biliyordum. Ama içimdeki duyguları saklamak bana göre bir şey değildi. Ayrıca şu an Lucy'nin bir şey demeden çekip gitme ihtimali, Athena'dan daha çok korkutuyordu beni. Ne zamandır aklımdaydı ona bunu söylemek, ama bu fırsat hiç geçmemişti elime. Onun yanındayken bunu özellikle düşünmemeye dikkat ediyordum, zira düşünecek olsam ben ona söylemeden önce düşüncelerimi okuyup bunu öğrenebilirdi. Bunun da bana pek bir faydası olmazdı heralde. Onun konuşacak hale gelmesini beklerken pegasusum Miracle da birkaç metre ileride iniş yapmıştı. Bunun çok da yararı dokunmadı bana, dikkatimi dağıtmaktan başka bir işe yaramıyordu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePtsi Kas. 15, 2010 4:46 am

Bir an nefes alamadığımı hissettim, ne yapacağımı şaşırdım. Adrian ellerimi tutup bana "Lucy, ben senden çok hoşlanıyorum." demişti. Acaba alkolün etkisiyle ben mi yanlış anlamıştım? Hayır hayır, yüzündeki ifade bana ciddi olduğunu net bir şekilde gösteriyordu. Yardım almak istercesine etrafıma bakındım ama yakınımızda Adrian'ın pegasusu Miracle dışında kimse yoktu. Ben telaşla ne demem gerektiğini düşünürken aramızdaki sessizlik gittikçe uzuyordu. En sonunda ağzımı açmayı başardım ve "Ben... ben... bilmiyorum." dedim. Aklımdan hızla binlerce düşünce geçiyordu. Kendi hislerimin gerçekliğinden emin değildim. Zaten böyle şeyler düşünmemem gerekirdi; Tanrı Apollon'un kahiniydim, Tanrıça Athena'nın kızıydım. O zaman, neden her durum karşısında soğuk kanlılığımı korumayı başarırken, şimdi kalbimin küt küt atmasına engel olamıyordum? Kafam o kadar karışmıştı ki, patlayacağımı hissediyordum. Ama, konuşmam gerektiğini de biliyordum. Adrian hala bana bakıyordu, onun şu anda neler düşündüğünü de çok merak ediyordum ama böyle bir durumda düşüncelerini okuyacak değildim.

Aklımdan hızla anılarımız geçerken, Styks Irmağı'nın oradaki günü hatırladım. Zihinsel kalkanlarımı kullanamıyordum çünkü yorgun düşmüştüm, Adrian'ın tüm düşünceleri de zihnime akın ediyordu. İçlerinde böyle bir tanesine hiç rastlamamıştım. Acaba Tanrı Hades'in ordusuyla savaşırken bile zihnini okuduğumu bildiği için temkinli mi davranıyordu? Başımı hafifçe yana eğerek, "Ne zamandan beri?" diye sordum. Aslında kritik bir cevap vermem gerektiğini anlamıştım ve o anı olabildiğince ertelemek istiyordum. "Ah, Lucy," dedim içimden, "Sen bu kadar korkak mıydın?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePtsi Kas. 15, 2010 8:05 am

"Ne zamandan beri?" Tam ben cesaretimi toplayıp söylemek istediğim şeyi söyleyebilmişken yeni bir soru, hımm harika. Zaten düşüncelerimi bir şeye odaklamakta sorun yaşıyordum, şimdi düşün dur bu sorunun cevabını. Alkolün etkisi de hala geçmemişti, gökyüzü yavaşlamışsa da hala dönüyordu. Lucy'e bunun aksini söylemiştim gerçi ama, karşımızda bir mantikor varken "Yıldızlar da ne güzel dans ediyor." demek ikimize de pek yardımcı olmazdı. Gerçi sabah olduğundan gökyüzünde yıldız yoktu, ama benim bir şeyi isteyip de bulamadığım nerede görülmüş? Onu da bulurdum kesin bir şekilde.
Kolay bir soru da değildi ne yazık ki, sahi ne zamandan beri böyle hissediyordum ben? İlk tanıştığımız an olduğunu sanmam, o zamanlar diğer melezlerden pek bir farkı yoktu benim için. Atlas'ın geri dönüşünü engelleme görevimizde olmalıydı, ama tam olarak ne zaman? Thalia'nın Ağacı'nda mı? Sanmıyordum, o gecenin pek bir özelliği yoktu. Hoover Barajı? Barajın üzerinde uçarken Lucy pegasusunun üstünde uyuyordu, onu uzun uzun seyrettiğimi hatırlıyordum ama bunu bulutlara bakmaya yeğlediğim için yaptığımı düşünüyordum açıkçası. Barajın içinde de canavarlarla savaşmaktan başka bir şey düşünecek bir halde değildim, hayır Hoover Barajı da değildi. Styks Nehri'nde olmalıydı, Hades'e yakalandığımızda kendim için değil, ama onun için üzüldüğümü hatırlıyordum. Sonrasında düşünce okuma olayına o kadar aşırı tepki göstermemin sebebi de bu olmalıydı. Nehre girerken onu orada Hades'in ordusuyla başbaşa bıraktığım zamanki düşüncelerimi hatırlamaya çalıştıysam da bunu başaramadım, bir an önce nehre girip çıkmam gerektiği dışında bir şey düşünemiyordum. Ama Styks Nehri'nde geçirdiğim her saniyeyi çok iyi hatırlıyordum. Kendimi ölüme teslim etmiştim bir an için, hayatta kalmak için çabalamama sebep olan şey Lucy'nin sesini duymamdı. Bir an önce dönüp onu kurtarmam gerekiyordu çünkü.
"Styks Nehri'nden beri sanırım. Hades bizi esir ettiğinde ilk olarak farketmiştim, bu düşünce okuma işi bu yüzden çok sinirimi bozmuştu." dedim itiraflara başlayarak.
"Senin yanında bunu düşünmemeye çalışıyordum, neyse ki tehlikeli bir görevdeydik. Düşünecek o kadar çok şey vardı ki, çok zorlanmadım bunu yapmakta." dedim açıklamaya çalışarak. Bunun bana hiçbir faydası yoktu, sadece zaman kazanmak için yaptığını biliyordum. Ona bunları söylerken ellerini bırakmadım, ısrarla gözlerine bakmaya devam ettim. Söylemesini istediğim şeyi söyleyene kadar da buna devam edecektim, olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap istiyordum sadece.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePtsi Kas. 15, 2010 8:22 am

Demekki artık düşüncelerini kurcalarken daha derinlere inmem gerekecekti... Neler diyordum ben yahu? Başım dönmeye başlamıştı ama bunun alkolle bir alakası olmadığını biliyordum. Neden Adrian'dı. Bana söylenmesi çok zor şeyler itiraf etmişti ve şimdi karşılık vermemi, kendi düşüncelerimi söylememi istiyordu. Dudaklarımı ısırmaya başladım, dünya üzerinde aklımdan geçenleri kelimelere döktükten sonra beni annemin gazabından kurtaracak herhangi bir var mıydı acaba? Peki, bunun önemi var mıydı? Adrian karşımda durmuş gözlerimin içine bakarken tüm dünya gibi annem de umrumda değildi. Yine de... o cevabı vermek için gereken cesaretten yoksun olduğumu hissediyordum.

Zihnimden hızlıca bir sürü düşünce geçmeye başladı yine. Alıştığım bir dejavu yaşadım ve ardından gelen, uzayan sessizliği bozma arzusunu... Derin bir nefes aldım ve "Ben... ben de. Ya-yani ben de senden hoşlanıyorum Adrian." dedim bereriksizce. Suratımın kıpkırmızı olduğunu hissediyordum ve etrafımızdaki dünya durmuş gibiydi.


(kısa yazdım üzgünüm, minicik bir klavye kullanıyorum şu anda =/)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Empty
MesajKonu: Geri: Suç ve Ceza (56. Görev) [3]   Suç ve Ceza (56. Görev) [3] Icon_minitimePtsi Kas. 15, 2010 11:05 am

"Ben... ben de. Ya-yani ben de senden hoşlanıyorum Adrian." Bu kadarı bana yeterdi, onun da bunu söylemesi aramızdaki tüm engelleri kaldırabilirdi. Lucy'nin utandığını hissedebiliyordum. Hoş, kızarmaya başlayan yanaklarından da anlaşılıyordu bu. Onu daha fazla zorlamasam iyi olacaktı. Hazır parkta kimse yokken uçan atımızla kampımıza dönebilirdik.
"Kampa dönelim mi?" diye sordum gözlerine bakmaya devam ederek. 'Evet' anlamında başını sallamasıyla gözlerimi ondan ayırmayı başarabildim. Ama bir elini bırakmamıştım, pegasusun yanına gidene kadar da tutmaya devam ettim. Miracle da huysuzlanmaya başlamıştı, onu hiç bu kadar bekletmemiştim daha önce. "Hımm, pegasusa binebilecek misin acaba?" diye sordum kamptan çıkarkenki pegasusa binme çabalarımızı hatırlayarak. Gözlerini devirip gülümsemekle yetindi. Bu da başka bir 'Evet' olmalıydı, ama yine de ona yardımcı olmakta bir sakınca görmedim. Onun ardından Miracle'a atlayıp ellerimi Lucy'nin beline doladım. "Melez Kampı." dedim Miracle'a, ve kampa dönmek üzere havalandık.
"Bu kadar heyecanlanmana gerek yok." diye fısıldadım Lucy'e rüzgar saçlarımı uçuştururken.
"Ya, kahin ve Athena'nın kızı olan sen değilsin tabi, senin tuzun kuru." dedi gülümseyerek.
"Merak etme sen." dedim sessizce. "Ne kahin olman sorun olabilir, ne de Athena. Bize hiçbir şey yapamaz, bu konuda endişelenmene gerek yok."
"Keşke ben de bu kadar emin olabilsem bundan..."
Cevap vermek yerine ona daha sıkı sarılmakla yetindim. "Evet haklıymışsın." dedi gülerek. "Bize hiçbir şey yapamaz."
"Kesinlikle." diye katıldım ona. Eh, Athena bize bu cezayı vererek bu olayın olmasına kendisi sebep olmuştu. "Keşke tüm verdiği cezalar böyle olsa." diye geçirdim içimden ister istemez. Kötü geçeceğini düşündüğüm bir günde her şey iyi gitmişti, bugün ne moralimi bozabilirdi acaba? Sanırım hiçbir şey. Eh, belki Jess hariç. Bu aklıma gelince
biraz seslice güldüm.
"Ne oldu?" diye sordu Lucy bir anda kendi kendime gülmem üzerine.
"Hiçbir şey, biraz mutluyum da." diye fısıldadım kulağına sessizce.
"Ben de öyle." diye cevapladı Lucy. Biz mutlu oldukça ne Athena ne de başka bir şey karşımızda durabilirdi, bunu bilmek yetiyordu ikimize de.

(Suç ve Ceza Rp'si bitmiştir.)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Suç ve Ceza (56. Görev) [3]
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Suç ve Ceza (56. Görev) [1]
» Suç ve Ceza (56. Görev) [2]
» Hermes'den Görev [Görev 56] (Ormanın devamı)
» Babamdan Görev Alıyorum [Görev]
» Ceza Panosu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: