58- Kurgu:
Lucy, hala Atlas'a olan nefretini kalbinden atamamıştır ve duyguları çelişmektedir; onu affedebilmek, onunla empati kurabilmek için yapabilecekleri düşünürken, aklına Kalipso gelir.
Uğranacak mekanlar:
~Plaj *tamamlandı*
~Ogygia Adası *tamamlandı*
^^^^^
Gözlerimi açtığımda kendimi yine kamptakine benzer bir sahilde buldum. Tek fark, oradaki manzaranın muhteşem olduğunu düşünerek buraya haksızlık yaptığımı anlamamdı. Uçsuz bucaksız bir deniz uzanıyordu önümde, vuran güneş ışıklarının denizin üzerinde titreşerek dans etmesini saatlerce sıkılmadan izleyebilirdim. Ayaklarımın altında altın sarısı kum taneleri vardı, o kadar gerçek dışı bir güzellikteydiler ki, dayanamayıp yere eğildim ve onlara dokunarak gerçekten de var olduklarından emin oldum. Kalipso'nun Adası son gelişimden beri hiç değişmemişti. Hala aynı mükemmellikteydi, işlemiyormuş gibi gelen zamanla çelişen ritimli dalga sesleri içimin huzurla dolmasını sağlamıştı. Mmutlulukla derin bir nefes alırken kıyıda bir kayığın durduğunu fark ettim, daha önce buraya geldiğim zaman onu görmemiş olduğumu hatırladım ve yanına gittim, kayığın içinde pembe bir parşomen duruyordu. Anlık bir tereddüt yaşadıktan sonra kağıdı alıp dikkatlice açtım ve okumaya başladım. Not basitti; 'Lucianna, Kalipso ile işin bittiği zaman bu kayığı kullanarak kampa geri dönebilirsin, Hestia.' Gülümseyerek kağıda baktım ve beni duyamayacağını bilmeme rağmen "Teşekkürler Tanrıça'm." dedim. Eh, belki de duyardı; sonuçta o bir tanrıçaydı.
"Sen de kimsin?!" Arkamdan gelen melodik ses üzerine kısa bir şaşkınlık yaşadım, hemen ardından boğazımı temizleyerek sesin geldiği tarafa doğru döndüm, bir yandan da suratıma kendinden emin bir ifade yerleştirmek için çabalıyordum. Sesin sahibi tahmin ettiğim gibi, güzelliği dillere destan Kalipso'ydu. Ona hafif bir baş selamı verdim ve "Merhaba Kalipso. O kadar da uzun zaman geçmedi, beni unutmamışsındır." dedim. Karşımdaki güzel kız bir süre düşündükten sonra suratında beliren tebessüm eşliğinde başını salladı ve "Evet hatırladım Athena kızı, çok değişmişsin." dedi. Sesindeki sıcaklığı duyduğum için memnun olmuştum, bunu Rose'a borçlu olduğumu kendime hatırlattım ve kampa dönünce ona bir hediye almam gerektiğini aklıma not ettim. "Sen hala aynısın, güneş kadar güzelsin." dedim sevecenlikle. Güneş kadar güzel, o anda uydurduğum bir iltifattı ama anlaşılan Kalipso'nun hoşuna gitmişti. "Buraya neden geldiğimi merak ediyorsundur sanırım... Hem senin halini hatrını sormak, hem de bazı konularda bilgi almak için." dedim. Son sözüm üzerine Kalipso tek kaşını kaldırdı ve pek de ilgili olmayan bir tonda "Yoksa geçen sefer görevinizi başaramadınız mı? Olimpos hala duruyor mu?" diye sordu. Sırıttım ve "Ah, tabii ki başardık ve Olimpos'u kurtardık! Şimdi yeniden tehdit altında ama ne zaman olmadı ki? Neyse, karıştırmayalım bunları şimdi. Sana sormak istediğim şeyin bununla bir ilgisi yok. Yani... fazla ilgisi yok. Daha çok benimle alakalı. Benimle ve... baban Titan Atlas'la daha doğrusu." dedim.
Kalipso şimdi bana daha kısık gözlerle ve daha az sevecen bakıyordu ama yine de kumsalın yanı başındaki masayı işaret etti, ikimiz de karşılıklı sandalyelere oturduk. Masanın üzerinde çeşitli yiyecek ve içecekler belirmeye başladı, bu görünmez hizmetçiler her eve lazımdı! Ben meyve suyumu yudumlarken Kalipso "Evet, seni dinliyorum." dedi. Kafamı salladım ve sorulara başladım. "Babanı seviyor musun?" şeklinde yönelttiğim sual karşımda oturan kızın şaşırmasına neden oldu. "Bunun konumuzla ne alakası var?" diye sordu şaşkınca. Sıkıntıyla bir nefes aldım ve "Konumuz bu zaten. Atlas ile empati kurmam, onu sevmeye çalışmam lazım. Bunu başarmamı sağlayabilecek tek kişinin de sen olduğunu düşünüyorum. Şimdi... lütfen söyle, babanı seviyor musun?" dedim. Kalipso bir süre düşünceli göründü ama sonra kafasını yana eğerek "Şey... sanırım, evet. Evet, babamı seviyorum." cevabını verdi. İşte bu tam da istediğim şeydi! Vakit kaybetmeden "Peki neden?" şeklindeki kritik soruma geçtim. Kalipso eliyle çenesini avuşturdu ve "Bilmiyorum Athena kızı. O kötü biri ama... Ama babam ve onu seviyorum. Sırtladığı yük ona merhamet duymamı sağlıyor, azim ve kararlılıkla yüklü bakışları herkesi kendisine hayran ediyor. O bir efsane ve burada hapis hayatı yaşamamın nedeni olsa da onu seviyorum." dedi. Haklıydı, göğün yükünü taşımak benim hayal dahi edemeyeceğim kadar büyük bir iş olmalıydı ve Atlas bu nedenle takdir edilmeliydi. Bakışları genelde ölümcül ve korkutucu olurdu ama gerçekten de sağlam bir karakter yapısı vardı, çok güçlüydü ve ne kadar aksini inkar etmek istesem de bir sürü kişinin tapacağı türden bir titandı. "Haklısın sanırım." dedim Kalipso'dan başka her yere bakmaya özen göstererek. Atlas kızının gülümsediğini hissedebiliyordum.
Onun bir şey demesine fırsat vermeden ayağa kalktım ve "Teşekkürler Kalipso, bana çok yardımcı oldun. Artık gitsem iyi olacak." dedim. Aceleyle kayığıma doğru ilerlerken güzel kızın arkamdan el sallamakta olduğunu gördüm. Ben kayıkla Ogygia Adası'ndan uzaklaşmaya başladığımda, "Hoşça kal Lucianna!" diye bağırdı. Gidişim onu hüzünlendirmişti ve ilk kez bana adımla hitap etmişti, bir anda Kalipso'ya kanım ısındı. Hem... bana söyledikleri de düşüncelerimin biraz da olsa değişmesini sağlamıştı; Atlas'ı sevebilmek için daha önümde uzun bir yol vardı ama sanırım empati işini çözebilmiştim.
Rp bitmiştir!