Derhal kamptan ayrılmam gerekiyordu, babam beni önemli bir şey söylemek üzere Olimpos'a çağırmıştı çünkü. Bunu bana tanrıların habercisi Hermes iletmişti, geçen gece Long Island Kıyısı'nda karşılaşmıştık. Daha doğrusu o beni bulmaya gelmişti. Nerede olacağımı biliyordu muhtemelen, hatta benim oraya gelmiş olmama o sebep olmuş bile olabilirdi. Her şey beklenirdi bu tanrılardan.
Yorucu bir pegasus yolculuğunun ardından New York'a ulaşmıştım, Empire State Binası'nın orada pegasusum Miracle'ı gönderdim ve Olimpos'a çıkabilmek için resepsiyoniste dil dökmeye başladım. Sonunda onu ikna edince 600. kata çıkan asansöre girdim. Oradan çıktığımda ise babam Savaş Tanrısı Ares'in her zamanki gibi beni beklemekte olduğunu gördüm.
"Baba..." diye fısıldadım onu görür görmez. "Hemen gelmeye çalıştım. Ne oldu?"
"Adrian, sana vermem gereken bir görev var." dedi babam soğuk bir sesle. "Al bunu." diyerek rulo şeklinde bir kağıt parçasını elime tutuşturdu.
"Ama bunu ne yapacağım?" diye sorup onun cevabını beklemeye başladım.