Hava bulutluydu.Yağan yağmur, gücümü tüketiyordu.Nerde olduğumum bilmiyordum ama kararlı bir şekilde yürümeye devam ediyordum.Etrafım sis ile kaplı olduğundan görme olanağımı kaybetmiştim.Sadece yürüyordum.Arkamdan gelen ayak seslerini duyabiliyordum.Bir insanın sağ duyusu arkasını bile bakmadan kaçardı.Ama hayır ben böyle değildim.Bunun sadece bir kabus olduğunu düşündüğün için sadece durdum.Duyduğum sesler kesilmişti.Artık sinirime engel olamıyordum.Sonunda arkama dönüp baktım.Sadece boşluk.Sis ve Rüzgar.Ama kulağıma bir takım sesler geliyordu.Ama bu seslerin ne olduğunu bilmiyordum.Sesler gittikçe arttı.İşte o zaman var gücümle koşmaya başladım.Ses, gittikçe daha yakınlaşıyordu.Artık ses beynimin içinde yankılanıyordu.Hemen yanımda bir siluet gördüm.Çok tuhaf bir şekilde aşina geliyordu.Yüzü tam olarak görünmese bile onu tanıyor gibiydim.Yaklaştıkça adamın yüzü daha da belirginleşmeye başlıyordu.Farkında olmasam da artık yerdeydim.Artık yüzünü görebiliyordum...
Perseus!
Çığlık atarak uyandım.Annem sesleniyordu.Gözlerimi kırpıştırarak, Neler Oluyor? diye sordum anlamsız anlamsız.Annem, cevaplamak için ağzını açınca söyleyebildiğim tek şey Tamam Anne oldu.İşte benim yaşantım.Neredeyse gece böyle kabuslar görüyordum.Bunlara alışık olsamda yine de uzun süre etkisinden kurtulamıyordum.Annem ise "geçici" diye adlandırdığı kabuslarım her gece kötüleşmesine rağmen, alışmıştım.Hep kendimi sisli New York'ta buluyor(New York olduğunu tahmin ediyorum) bir "sesten" kaçıyordum.Ses şuan hala beynimin içinde yankılanıyordu.Aah! başımın üstünden bir çeşit vazo geçerken, annemin bağırışlarını duyuyordum.Sana söylüyorum Perseus ! kafamın üstünden bir şey daha geçti - ki buna hazırlıklıydım, Tamam geliyorum gibi bir şeyler mırıldandım ama bunu annemin duyduğundan emin değildim.Babamı hiç tanımadım.Ama bir tanrı olduğunu biliyordum.Ama hangi tanrı olduğunu değil.Bunu anneme her sorduğunda bana kızıyor, doğru dürüst cevap vermiyordu.Buranın benim için çok tehlikeli olduğu ile ilgili bir şeyler mırıldanıyordu.Annemin söylediği kadarıyla, Melez Kampı'na gitmem gerekiyor.Orası hakkında fazla bir şey bilmesem bile bende gitmem gerektiğini düşünüyorum.Tüm yaşamım boyunca tuhaf şeyler olmuştu New York'ta.Gittiğim okullar da hep sorunlar çıkartmıştım.Diğer problemleri söylemiyorum bile.Babamın tanrı olmasını ve bu kabusları daha yeni kaldırabilmeye başlamıştım.Annemin öfke dolu sesi düşüncelerimi böldü.
"Artık Gelmen Gerekiyor Perseus!"
Artık annemi daha fazla zorlamam gerektiğinin farkındaydım bu yüzden hayatımın en büyük hatasını yaparak, aşağı indim.Annem beni hemen kapının önünde bekliyordu.Annem gelmem için işaret ettiği zaman bile fazla tedirgindim. Göz ucuyla arkama baktım.Tuhaf bir şekilde bir şeyin bizi takip ettiği izlenimine kapılmıştım.Ama arkamda hiçbir şey yoktu.Gözümü kapattım.Ellerim titriyordu."Anne sen önden git.Ben geliyorum." Annem ilk başta kızacak gibi oldu ama sonra tamam anlamında başını salladı.Annem kapıdan çıkınca elimi başıma götürdüm.Nedense kötü hissediyordum.İçime sanki kötü bir şey olacak gibi geliyordu.Tam o sırada anneme ait olduğunu bildiğim bir çığlık yükseldi.Çığlıklar gittikçe artıyordu.İstemsiz olarak bir süredir duvarda asılı duran kılıcı elime aldım ve sonradan pişman olacağım haraketi yaptım.Yani dışarı çıktım.Annem, bir bankta oturmuş beni bekliyordu.Bu çok tuhaftı.Biraz önce sesini duyduğum çığlıklarda neyin nesiydi? Annem bana hayalet görmüş gibi bakıyordu."İyi misin tatlım? bu soruya cevap verecek söz bulamadım.Annemi telaşlandırmak istemiyordum ama yalan söylemek gibi konularda pek başarılı olduğum söylenemez.Hayır manasında kafamı salladım.Bavulumu alıp, annemin peşinden gittim.Annem, her yerde arkasına bakıyor, daha çabuk yürümemi söylüyordu.Nereye gittiğimi bilmesem, bu bana çok tuhaf gelirdi."Perseus.İlk önce bir şey almamız gerekecek.Hemen şu karşı binadan sen burada kal". dedi annem.Her zamanki gibi telaşlı görünüyordu.Ben daha bir şey diyemeden koşmaya başladı.Etrafıma göz gezdirdim ve saatime baktım.Bineceğimiz otobüsün(uçağa binecek kadar paramız yoktu)kalkmasına daha olmasına rağmen tuhaf bir endişeye kapıldım.Endişe bu Ailede bulaşıcımıydı acaba? elimi cebime götürdüm.Orada bana annemin verdiği bir göze benzeyen tılsım vardı.Hiç olmassa annem bana tılsım demişti.Beni hep kötülüklerden koruyacağını falan söyliyordu.O sırada tılsımı parçalamak gibi tuhaf bir isteğe kapıldım.Etrafımda üç yaşlı kadından başka kimse yoktu.Normalde bundan korkardım.Ama bir kaç yaşlı kadın bana ne yapabilirlerdi ki ? İşte o an gördüğüm en tuhaf şey oldu. Kadınlardan biri elini bana uzattı ve ağzı, duble boy çizburger tıkılmış gibi açıldı.Elleri, - yani daha doğrusu pençeleri büyümeye başladı.Sırtından iki çift kanat çıktı.Yüzü değişmemişti ama saçları olması gereken yerde bir çift boynuz vardı.Ağzım hayretle açıldı ve o anda ilk aklıma gelen cümleyi söyledim.Oha! normal bir insan arkasına bakmadan kaçar.Ama ben öyle değildim.Olduğum yerde durdum İnsan-Yarasa bedenli kadınlar bana gülümsediler ve tahmin ettiğimden çok ama çok daha farklı bir kelime söylediler "Çizburger istermisin? ya da ben öyle tahmin etmiş olabilirim.Çünkü o zaman sadece yere düşmek ve ölmemekle meşguldüm.Tabii yanlış anlamam doğal.Melez olduğumu biliyordum.Bir çok kez karşıma çıkmışlardı böyleleri.Tabii o sıralarda yanımda annem vardı.Bir kaz sözcük söyliyor, yaratıklar kaçıyorlardı.Ama şuan tektim.Yaratıklar saldırmak üzereyken başımın üstünde bir işaret belirdi.Yaratıklar geriye doğru kaçışmaya başladılar.O sırada kendimi oldukça güçlü hissediyordum.Annem bana doğru koşuyordu elinde yeşilimsi bir taş vardı.Kafamdaki işarete baktı.Ağzı hayretle açılması yerine bir üzüntü vardı.Bir işarete bir de bana bakıyordu Sonra Perseus...