Bu aralar rahat bir uyku uyuyamaz olmuştum. Her gece gözlerimi kapattığımda gözümün önüne kocaman etrafı alevden yanmış üstü isli bir çekiç geliyordu. Görüntünün gitmesini isteyip daha güzel şeylerden düşünmeye başlayınca da kafamın içinde kılıç dövme sesine benzeyen bir ses yankılanıyordu. Artık bu işten sıkılmaya başlamıştım, bu gün uykusuz geçirdiğim 3. Günümdü. Her an yere yıkılacak gibi hissediyordum. Ne zaman anneme bu duyduğum seslerden ve görüntülerden bahsetsem biraz ürperiyor sonrada ‘’ hayal gücün bu aralar sana oyunlar oynuyor Pers’’ diyordu.
Bu olanlar yetmezmiş gibi bir de karşı dairemize yeni taşınan bir çocuk vardı. Benimle aynı yaştaydı. Dairelerine taşınalı üç ay olmuştu ama hala çocuğun ne annesini görmüştüm ne de babasını. İşin tuhafı çocuk benimle aynı okula gidiyordu ama kime sorsam ‘’bu okulda öyle biri mi var ?’’ tarzında tuhaf cevaplar alıyordum. Sanki çocuk okulda hiç yokmuş gibiydi. Bir gün şüphelenip sınıf listesinde adına bakmıştım. Adı: Fysis Katsika’idi. Ne tuhaf bir addı. Tamam, çocuğun adı sınıf listesinde vardı ama neden kimse çocuğu tanımıyordu. Bir kaç haftam bu çocuğu ve uykusuzluğumun nedenini araştırmakla geçti.
Yine klasik bir Pazar günüydü. Ben yine tüm okul ödevlerimi bu güne bırakmıştım, sabahtan beri ödevler ile boğuşuyordum. Ödevlerimi çözmeye çalışırken kapı çaldı. Pazar sabahları bize kimse gelmezdi. Annem tek çocuktu. Anneannem ve dedem ise ben daha üç yaşındayken ölmüşlerdi. Babam ise ben doğduğumda anneme hiç haber vermeden kayıplara karışmıştı. Anlayacağınız kimsemiz yoktu. Bende arkadaşlarımı evime çağıran bir çocuk değildim. Belki de evimiz New York’un sürekli hayvan leşi gibi kokan ve her gün kavga sesleri ile yankılanan sokaklarından birinde olduğu içindir. Kimin geldiği merak ederek anneme seslendim.
‘’Anne kim geldi ?’’
‘’Fysis geldi tatlım.’’
Nasıl olurdu Fysis sürekli evinde kalan ve etrafı o garip dürbünüyle sürekli gözetleyen ev kuşlarından biriydi. Şaşırmıştım, telaşla odamı toplamaya başladım. Fysis içeri girmeden önce kapımı çaldı. [color=red]‘’Bir dakika’’[color/]diye seslendim. Odama bir baktım topluydu. Kapıyı açtım ve Fysis’i içeri aldım.
‘’Eee nasılsın hangi rüzgar attı seni buraya ?’’
‘’Pers önemli bir şey konuşmam gerek seninle.’’ Bu gün Fysis beni çok şaşırtıyordu. Bir anda evime gelmişti ve bana önemli bir şeyler söyleyecekti.
‘’Ne oldu bir sorun mu var ?’’
‘’Sana bir şeyler göstermem gerek dostum.’’ dedi ve pantolonunu indirmeye başladı
‘’Hey ağır ol adamım ne yapıyorsun !’’ ‘’Bekle biraz’’ dedi. Pantolonunu indirmişti. Çorabını da çıkardı ve ayağa kalktı. Sonra sanki bir moda şovundaymış gibi kendi etrafında döndü. Onun ayaklarına baktım ve
‘’Evet, dostum bu kıllar büyük bir sorun’’ dedim. Bacakları çok kıllıydı. Hani sosyal paylaşım sitelerinde komik fotoğraflar olur ya. İşte onların birinden çıkmış gibiydi. Ayaklarına baktım ama ayak göremedim önce kıllarından mı diye düşündüm ama değildi. Ayaklarını tek, tek kaldırdı. Bunlar ayak değil bildiğin toynaktı!
‘’Dostum senin, senin belden aşağın bildiğin koyun !’’
‘’Hayır! Keçi’’ diye tersledi beni ve ardından boynuzlarını gösterdi. Cidden Fysis’in kafasında boynuzlar vardı.
‘’Dostum sen nesin böyle?’’ Fysis bozulmamıştı ve yanıma geri oturdu.
‘’Sen bu aralar garip rüyalar görmeye, tuhaf sesler duymaya başladın değil mi ?’’ Evet dercesine başımı salladım. ‘’Tam da beklediğim gibi’’ dedi. ‘’Dostum sana bir şey söyleyeceğim’’.
Fysis daha kelimesini tamamlamamıştı ki içeri bir anda üç tane, kanatlı bir şeyler girdi .Önce onları güvercin sandım ama sonra ayağa kalktılar.
‘’Melez seni almaya geldik !’’ diye tıslarcasına ses çıkardılar. Fysis keçi sesine benzer bir ses çıkardı ve ‘’Lanet olsun burayı buldular’’dedi.
‘’Dostum bunlar ne?’’ Tam o anda içeri annem girdi elinde bronz renkli bir satır bıçağı vardı. ‘’Tut’’ dedi ve bıçağı Fysis’e attı. Fysis gayet memnun olmuş bir tavırla. ‘’Gelin bakalım kuş sürüsü!’’ diye bağırdı ve satırı ilk gelen kuşa savurdu. Kuş toza dönüştü. Fysis kuşumsu şeylerle dövüşürken annem beni kolumdan çekti ve ‘’haydi gidiyoruz Pers’’dedi. ‘’Fysis ne olacak?’’ diye sordum anneme. ‘’O bir satir yani keçi adam o bunun için eğitildi’’ dedi. Hızla evden çıktık. Hemen arabaya doğru koştuk. Annem arabayı çalıştırdı tam gaza basacaktı ki Fysis penceremden aşağıya atladı ve yanımıza geldi. Kapıyı açtım hemen arabaya atladı.
Annem arabanın hız sınırının zorluyordu. Kırmızı ışıkta durmuyor ve kasislerde yavaşlamıyordu. Hızla ilerliyordu sanki yolu aklına kazımış gibiydi.
‘’Neler olduğunu biri bana açıklayabilir mi? O şeylerde neydi öyle?’’
‘’Harpyalar, onlar yeni ve acemi melezleri avlamaya gelirler. Burunları keskindir fakat doğru düzgün dövüşemezler ’’
‘’Sen bir melezsin’’ dedi annem ve devam etti ‘’ baban bir tanrıydı. O yüzden ben seni doğurduktan sonra ortadan kayboldu. Yanımızda kalması senin için tehlikeliydi. Sürekli üstümüze canavarları çekerdi. Sen bir melezsin ve şimdi de seni melezlerin korunduğu tek yer olan Melez Kampına götürüyorum. Orada inan daha mutlu olacaksın, daha güvende olacaksın.’’ Melez Kampı mıdır nedir oraya hiç gitmek istemiyordum ama annem beni oraya hızla götürmek için her şeyi hiçe sayıyordu anlaşılan orada kalmam gerekiyordu.
Annem bir anda direksiyonu kırdı ve ormana daldı ağaçların arasında hızla yol alıyordu. Git gide ormanın derinliklerine doğru gidiyordu. Ormandaki ağaçlardan önümüzü göremiyordum hem ışığı kapatıyorlar, hem de dallarıyla bizi yavaşlatıyorlardı. Annem gözü gibi baktığı arabasını mahvetmişti. Son hızla giderken annem vardığımıza eminmiş gibi arabayı durdurdu. ‘’Hemen arabadan çıkın doğruca kampa gidin. Ben daha fazla gelemem. Unutma Pers seni seviyorum’’ dedi ve beni öpüp gitti. Daha neler olduğunu anlayamadan Fysis beni kolumdan çekti ve birlikte ağaçların arasında ilerledik. Annem ise çoktan arabasıyla geri dönmüştü. Fysis bir tabelanın önüne gelene kadar beni çekiştirdi. Tabelanın önüne gelince de ‘’Melez Kampına hoş geldin dostum’’ dedi.