Bu gece rüyamda çok kötü bir kabus gördüm ve yatağımdan sıçrayarak uyandım. Bir süre dokunsan ağlayacak bir halde etrafıma bakındım. Hava karanlık, daha geceydi. Yatağımdan kalktım ve penceremi açtım. Biraz havaya ihtiyacım vardı. Yeterince havalandıktan sonra pencereyi kapattım ve aynaya baktım. Çok kötü görünüyordum, saçım darmadağındı. Banyoya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Tekrar aynanın karşısına geçip mahvolmuş olan uzun sarı saçlarımı taramaya başladım. Tarama işlemi bittikten sonra uyuyamayacağımı anlayıp koltuğa oturdum. Gözüme bir kitap çarptı ve kitabı aldım. Ancak diskeksi yüzünden kitabın adını okuyamadım ve sinirden fırlattım. Derin bir nefes alıp verdim. Güneş doğmaya başladı. Koltuktan kalktım ve okul için hazırlanmaya başladım. Üzerime güzel bir penye ile pantolon giydim ve saçlarımı açık bıraktım. Hazır olduğumda kahvaltı yapmaya mutfağa gittim. Kahvaltımı bitirdim ve evden çıkarak okula doğru yürümeye başladım.
Okul her zamanki gibi berbattı. Matematik sınavım çok kötü geçmişti. Birçok kişiyle kavga etmiştim. Öğretmenlerden, arkadaşlarımdan ve sınavlardan nefret ediyordum. Bunları düşüne düşüne eve doğru yürümeye başladım. Eve gelmeme 2 sokak kalmıştı ki birden önüme biri çıktı. Yüreğime inmişti ama gördüklerimden sonra bu çok saçmaydı. Adam şekil değiştirerek iğrenç bir canavara dönüştü. Şoka girdim, sonra çığılık attım. Çığlımı duyan arkamdaki polisler hemen yanıma geldiler ve "Bu adam sizi rahatsız mı ediyor?" dediler. Kendimi biraz daha toparlayınca "E-evet" dedim. Polislerin neden canavarı görmediklerini anlayamamıştım. Görselerdi bütün şehir ayağa kalkardı. Eve doğru bütün gücümle koşmaya başladım. Canavar peşimden çok hızlı bir şekilde giliyordu. Ancak polisler canavarı durdurdu. En son gördüğüm, canavarın bir polisi 20 metre ileri fırlattığıydı. Artık arkama bakmadan koşmaya başlamıştım. Polis arabalarının siren seslerini duydum. Eve varabilmiştim artık. Hemen içeri girdim. Girer girmezde babamı gördüm. Ne halde olduğumu bilmiyordum ama babam hemen bir şey olduğunu anladı. Ona gördüğüm herşeyi anlattım.
Babam sapsarı oldu ve "Sırası geldi demek." dedi.
Beni elimden tuttuğu gibi dışarı çıkartıp etrafı kolaçan etti. Kimsenin olmadığını gördükten sonra arabanın yanına götürdü. Olanları anlayamamıştım. Neyin sırası gelmişti ki? En iyisi babama sormaktı. Belki beni daha fazla çatlatmaz cevap verirdi.
"Ne oluyor baba? Neyin sırası geldi? O canavarda neydi?" diye ardı ardına sorular sordum.
"Şimdi sırası değil, arabada anlatırım, acele etmeliyiz, çabuk ol."
Arabaya bindik ve hızla gitmeye başladık. Çok hızlı gidiyorduk. Emniyet kemerini taktım ve sıkıca tutundum. Ara sokaklardan geçerek bir yola çıktık. Nereye gittiğimizi anlayamamıştım. Daha önce hiç bu yoldan gitmemiştim.
"Nereye gidiyoruz baba?"
"Melez Kampına."
"Melez Kampı mı? Orası neresi?"
"Kızım sen bir melezsin. Annen ölmedi, o bir tanrıça." dedi ve bana her şeyi anlattı.
Şok olmuştum. Hiçbir şey diyemiyordum. Babamın dedikleri çok mantıksızdı. Ama mantıksızsa o gördüğüm canavarda neyin nesiydi. Bir süre daha gittikten sonra Melez Kampına geldik ve babam beni derin bir nefes alıp verdikten sonra alnımdan öptü.
"Şimdi gitmelisin, her şey senin iyiliğin için kızım. Burada çok güvende olacaksın." dedi.
İtiraz etmek istedim ama bir faydası olmayacağını biliyordum. Emniyet kemerini çıkarttım. Artık arabadan inip gitmeliydim. Arabadan inmek istememe rağmen indim ve babama son kez bakıp "Hoşçakal!" dedim.
"Güle güle kızım."
Çok korkuyordum ve çok heyecanlıydım. Olanlara inanamıyordum. Hiç bilmediğim, hiç tanımadığım insanların yanına gitmem gerekiyordu. Orada ne yapacaktım ki? Melez Kampına doğru baktım. Babamın sözünü dinleyerek Melez Kampına doğru yürümeye başladım....