"Adrian, uyan artık!" Biri yatağımın başında dikilmiş uyanmam için bana bağırıyordu. Ama ben uyanmak istemiyordum ki. Zaten dün yeterince yorucu bir gün geçirmiştim, dinlenmeye ihtiyacım vardı. Ellerimle yastığı daha sıkı kavrayıp bana bağıran kişiye sırtımı döndüm. "Pekala, sen bilirsin o zaman!" sözü de pek bir şey ifade etmiyordu benim için. O an önemli olan tek şey uyumaktı, daha fazla uyumak. Sıcak yatağımdan kalkmak istediğim son şeydi.
"Bakalım bu hoşuna gidecek mi?" dedi aynı ses, bu kez kızgın değil eğleniyor gibiydi. "Hey!" diye haykırarak doğruldum bir anda. Biri başımdan aşağı buz gibi soğuk su dökmüştü. Hem yüzüm ve saçlarım, hem de yatağım sırılsıklam olmuştu. Kendime geldiğimde beni ıslatanın Mia olduğunu gördüm. "Ne yaptığını zannediyorsun sen?" diye bağırırken buldum kendimi bir anda.
"Öğle olacak neredeyse, ama beyefendi hala uyuyor. Bugün kulübe temizliği var unuttun mu? Bana gönüllü olduğunu, bunu yapmayı istediğini söylemiştin."
"Öyle mi demiştim?" diye sordum şaşkınlıkla. Ne aptalmışım o zaman ben.
"Evet, kulübede kimse yok bizden başka, benim de şimdi derse gitmem gerekiyor. Akşam döndüğümde kulübeyi teftiş için hazır bir halde görmek istiyorum." deyip odamdan çıktı Mia.
Yataktan kalkıp doğruca banyoya gittim. Orayı temizleyeceğimden değil tabi, benim güne başlayabilmem için duş almam şarttı. 1 Saat boyunca sıcak suyun altında durunca kendime gelir gibi oldum. Saçlarımı kurutup yeni giysiler giydim. Şimdi temizlik işi beni bekliyordu.
İlk olarak odalardan başlayacaktım, onlar daha kolay olmalıydı. Benim odamı ise tabi ki sona bırakacaktım. İlk olarak Steve'in odasından başladım. Steve'in odası benimkine göre bayağı düzenliydi. Yerlere saçılmış birkaç parça giysiyi katlayıp kaldırdım. Yatağı ve dolabı gayet düzenliydi, ama eşyalarının büyük bir kısmı yerlerdeydi. Birkaç pet şişe, birkaç çikolata ambalajı, hatta kullanılmış bir prezervatif bile buldum. Ne haltlar karıştırıyordu Steve böyle? Hepsini kaldırıp çöpe attım. Mia'nın odası gerçekten çok düzenliydi, oraya dokunma gereği bile duymadım. Sadece çalışma masasının üstündeki makyaj malzemelerini kaldırıp yerlerine yerleştirmem gerekmişti.
Sıra en zor olana gelmişti, benim yatak odam. İlk iş olarak yatak örtülerini değiştirdim. Perdeleri düzelttim, şifonyerin üstüneki aynayı temizledim. Açık çekmeceleri de kapattıktan sonra, sırada yerlere saçılmış iç çamaşırlarını toplamak vardı. iPod'umu ve kulaklığımı bir çekmeceye koydum, dizüstü bilgisayarımı kapatıp çalışma masamın üstüne koydum. Kablolarını birbirinden ayırıp düzgün bir hale getirdim. Eh, şimdi biraz düzenli bir yer olmuştu işte odam.
En zor olanın benim odam olduğunu zannediyordum, ama salonun durumu da içler acısıydı. Aslında normalde ortak kullandığımız bu salonda temizliğe ihtiyacı olan hiçbir şey yokmuş gibi gelirdi bana hep, ama şimdi o amaçla bakınca gözüme çarpan o kadar çok şey vardı ki... İlk olarak yerleri silmekle başladım. Ah, Ares beni bu halde görse ne derdi acaba? Duvardaki tabloların ve ahşap mobilyaların tozunu aldım. Müzik çaların yanındaki dört bir yana dağılmış dvd'leri kaldırıp yerlerine koydum. Sıra düzenli olmasını istediğim en son yere gelmişti. Salonun bir ucunda poker oynadığımız ahşap masa. Sandalyeleri etrafa dağılmıştı, hatta biri yerde devrilmiş bir halde duruyordu, son oyunda Steve kızıp sandalyesini fırlatarak oyunu terkettiği içindi bu. İlk olarak sandalyeleri düzelttim, sonra da masaya saçılmış iskambil kağıtlarını toplayıp güzel bir deste haline getirdim ve masanın ortasına koydum. Son olarak da masayı sildim. Salona bir göz gezdirdim de, hiç de fena bir iş çıkarmamıştım. Hatta benim standartlarıma göre harikaydı bu. Ama hala bir şeyler eksik gibiydi, ne olabilir diye düşünürken bu soruya koku alma duyum cevap verdi. Mia'nın odasına koşup oda parfümlerinden birkaç tane aldım. Her odaya farklı bir koku sıktıktan sonra da yerlerine geri koydum.
Ama yine de tam olarak tatmin olmamıştım. Heryer tertemiz olmuştu ama, kulübe oldukça sıradan görünüyordu. "Hmm, birkaç ekleme yapsak hiç fena olmayacak." diye geçirdim içimden. Banyoya koşup elime bir fırça ve birkaç farklı renk boya kutusu aldım. Salona geri dönerken bu işi elime yüzüme bulaştırmayacağımı umuyordum. Resim kesinlikle okulda başarılı olduğum derslerden biri değildi, ama şansımı deneyecektim. Fırçayı kırmızı boya kutusuna daldırıp giriş kapısının tam karşısındaki duvara "Ares Kulübesi" yazdım. Hiç de fena olmamıştı açıkçası. Yazının etrafını da farklı renk boyalarla boyadıktan sonra gözüme harika gözükmüştü. Yazının etrafında da Ares çocuklarının fotoğrafları asılıydı, en başta da toplu olarak Long Island Kıyısı'nda güneş batarken çekildiğimiz fotoğraf. Bu fotoğrafa bakmaya doyamıyordu insan. "Tamamdır." diye mırıldanıp boya malzemelerini yerlerine geri koydum. Yapabileceğimin en iyisini yaptığıma inanıyordum. Akşam kulübe arkadaşlarım geldiklerinde çok şaşıracaklardı.