Kaçmış mıydı? Olamaz! ‘‘Nasıl kaçar ya? İnanamıyorum pes yani!’’ dedim sinirle. Bağırıyordum sanırım. Farkında bile değildim. Jess’in beni dürtmesinden sonra ancak kendime gelebilmiştim. Leo bile bana garip garip bakıyordu. Bana yaklaşıp kulağıma sakin olmam gerektiğini söyledi. Ona kibarca gülümsedim ve biraz düşünmeye başladım. Nereus, burada demekle ne demek istemişti acaba? Buralarda bir yerde olacağını hiç sanmazdım. Çok saçma… Yani ben bir titan olsam güvenilir bir yere saklardım. Benim gibi güvenebileceğim birinin yanına. Bu güveneceğim kişi benimle birlikte, Tanrılardan nefret eden biri olurdu. O zaman Kronos bu postu nereye saklamıştı? Haydi, Serena çalıştır kafayı. Düşün, düşün, düşün…
Sonunda gözlerimde bir parıltı oluşmuştu. Bunu beyin hücrelerimde bile hissediyordum aslında. Kronos, postu Othyrs’a saklamış olabilirdi tabi ki! Neden olmasın? Çünkü orada Titan Atlas vardı. Gerçekten de oldukça mantıklıydı. Yürümeyi kestim ve yüzümü arkadaşlarıma doğru döndüm. ‘‘Buldum, sonunda buldum. Nerede olduğunu biliyorum!’’ diye ciyaklamaya başladım. Tabi böyle diyince herkes bir ağızdan konuşmaya başladı. Jess’te bundan sıkılmış olmalıydı ki sessizlik olmasını söyledi. Bana bakınca düşündüklerimi anlatmam gerektiğini anladım. Gülümsedim ve konuşmaya başladım. ‘‘Kronos öyle bir yere saklamalı ki bu yer hem güvenebileceği hem de kendi gibi birisinin olabileceği yer olmalı. Yani arkadaşlar Othyrs dağına gidiyoruz.’’ Jess devamını anlatmama gerek kalmadan her şeyi anlamıştı. Gülümsedi ve dağa doğru yola çıktık.