32- Kampın girişinde canavarlarla mücadele edeceksin.
Mekan: Kampın Girişi-Thalia'nın ağacı
Katılacaklar: Sen ve istediğin herkes.
Uykusuzluk başıma vurmuştu. Zaten kapanmamakta son derece ısrarcı olan göz kapaklarım, saatimden çıkan kristal ışığın da etkisiyle bu gece asla kapanmayacaklarının sinyalini veriyorlardı. Babamın hediyesi olan bu saat her gece 12'de kristal bir ışık çıkarıyordu, ama tek özelliğinin bu olmadığını umuyordum, gerçi başka bir şey yapıyor olsa bile benim bunu keşfetmem bayağı bir zaman alacaktı sanırım.
"Bu gece bana uyku yok." diye içimden geçirip yataktan kalktım. Geceyarısından sonra neredeyse tüm melezler kulübelerinde oluyordu. Hatta Kheiron ve Athena bile. Kampta dilediğim gibi gezebileceğim anlamına mı geliyordu acaba bu? Üstüme bir t-shirt ve kot pantolon geçirip sessizce çıktım kulübeden. Önce ahıra gidip Miracle'ı ziyaret ettim. Ne yapsam diye düşünürken aklıma parlak(!) bir fikir geldi. Arenada ve derslerde kendimi düello konusunda epeyce geliştirdiğimi düşünüyordum. Ama bunu test etmek için gerçek hayatta bir canavarla dövüşmeliydim. Bunu da nerede yapacağımı biliyordum, Thalia'nın Ağacı!
Kampı çevreleyen güvenli sınırların başlangıcı olan ağacı geçtikten sonra bir süre yürüdüm. Ama görünürde hiçbir şey yoktu. Bir keresinde güçlü melezlerin daha çok canavar çektiğini duymuştum. Belki de yapmam gereken buydu, gücümü arttırmak? Cebimden kupa as'ı çıkarıp ortadaki kalbe dokundum. Assassin's Heart ay ışığında parıldıyordu.
"Hey, o kılıç senin mi bakalım?" Bir anda arkamdan gelen bu sesle irkildim. Ama arkamı dönünce panik duygusu yerini heyecana bırakmaya başladı. Bir ölümlü olmadığı her halinden belli olan çok güzel bir kız bana doğru ilerliyordu. Heralde kamptan henüz tanışmadığım bir melezdi. Cevap olarak "Evet." kelimesinden daha etkileyici bir şey bulamamamın sebebi güzelliğiydi sanırım.
"Bir bakabilir miyim acaba?" diye sordu kulağa son derece hoş gelen bir sesle.
Tabi ki bakabilirdi, kılıcımı ona uzattım. Tüm yüzüne harika bir gülümseme yayıldı, ben onu hayranlıkla seyrederken hiç beklemediğim bir şey yaptı. Kılıcımı metrelerce öteye fırlattı, ben ne olduğunu anlamadan vüdudu değişmeye başladı. Yüzü çirkinleşiyordu, bir vampir gibi oluyordu hatta! Dudaklarının arasından sıyrılmış iki diş çok korkutucu bir ifade veriyordu yüzüne, bacakları ise tonyak gibiydi ve ikisi de birbirinden farklıydı. Tabi ki bu bir empusaydı. Ve ben bunu anlayamamıştım, şimdi aptallığım yüzünden silahsız da kalmıştım. Şu an bir empusadan kaçabilmem imkansızdı. Yine de hayatımdan vazgeçmeyecektim. Kılıcımı attığı yere doğru son sürat koşmaya başladım, ama iki saniye sonra kendimi yerde buldum. Empusa kırmızı gözlerini bana dikmiş, beni ısırmaya hazırlanıyordu.