5- Bir pegasus edineceksin!
Mekan: Pegasus Ahırları
Katılacaklar: Sen ve pegasusun.
Olimpos'tan sonra kendimi birden pegasus ahırlarında buldum. Sanırım babam kulübemin koordinatlarını biraz şaşırmıştı. Bozuntuya vermedim ve içeride gezmeye başladım.
Pegasuslar o kadar güzeldiler ki dayanamadım ve onlarla oynamaya başladım. Onlarda beni sevmiş olacaklar, hem onları okşamama izin veriyorlardı, hem de benimle daha çok oynayabilmek için yerlerinde tepiniyor ve dışarı çıkmaya çalışıyorlardı.
“Pegasusların hepsi seni çok sevmişe benziyor” dedi bir adam. Arkamı döndüğümde onun Poseidon olduğunu gördüm! Çok şaşırmıştım! Bir kere daha Poseidon beni ziyarete gelmişti!
“Tanrı’m” dedim önünde eğilerek. Poseidon’da gülümsedi.
“Ah, beni her gördüğünde önümde eğilmen gururumu okşuyor ama gerçekten buna gerek yok canım” dedi. Ayağa kalktım.
“Yine babam yollamadı inşallah?” dedim. Poseidon güldü.
“Yok, sadece seni ziyaret etmek istedim Jenny’ciğim, bir sakıncası yoktur umarım?” dedi.
“Olur mu öyle şey amca, ama sizin gelişinizden alışıp Hades’in de kapımı çalacağını düşünmeye başladım” dedim gülerek. Poseidon bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Şaka yaptığımı anlamamış mıydı? Yoksa onu kırmış mıydım? Ah koca çenem, susmayı neden bilmiyorsun ki?
“Yani bu bir şakaydı tanrım, gelişinizden dolayı çok mutluyum” diyerek lafımı toparlamaya çalıştım. Poseidon bu sefer gülmedi.
“Sen gerçekten annenden çok şey almışsın, özellikle fiziksel olarak. Ama Zeus’a da öyle çok benziyorsun ki! Yine de biz seninle iyi anlaşacağız Jenny, eminim. Şimdi senden bir şey isteyeceğim” dedi. Ah, tabi ya, bir tanrı bir melezi görev vermeyecekse başka ne için görmeye gelir ki?
“Sizi dinliyorum amca” dedim.
“Yapacağın iş biraz tehlikeli olabilir ve birazda kampın kurallarına aykırı. Eğer yakalanırsan seni kollayamam. Ama senden isteyeceğim şey eve, annene dönmen ve iyi olduğunu ona söylemen. Ve bir de mümkünse sana gerçek hikayeyi anlatmasını iste. Zeus’un anlattığının yarısı ile uyuşuyorsa herhangi bir su kaynağının yanında bana seslen, hemen gelirim. Ama hazır ol, gerçek hikaye çok daha farklı. Şimdi oraya gitmen için sana bir pegasus lazım. Onlardan birini seç” dedi. O anda tüm pegasuslar dikkat kesilmişlerdi ve bana güzel görünmeye çalışıyorlardı. Hatta bir tanesi yelesini cilveli bir kızmışçasına savurunca gülmemek için kendimi zor tuttum.
“Bir tanesini seçemem ki, hepsini çok sevdim” dedim. Poseidon aldırmamışçasına:
“O halde izin ver hangisi sana daha çok bağlanmışsa ben onu sana getireyim” dedi ve gözlerini kapattı. İki saniye sonra Poseidon’un vücudu tamamen suya dönüştü ve en sonunda da kahverengi bir pegasusun yanında tekrar sudan oluştu. Normalde bu beni şaşırtırdı ama ben pegasusun bakışlarına kilitlenmiştim. Kahverengi güzel gözleri öyle üzgün görünüyordu ki!
“Senin onu fark bile etmediğin için çok üzülüyormuş ama tüm hepsinden çok sana bağlanmış. Seni asla yarı yolda bırakmaz. Ayrıca güçlü de. Ona bir isim ver. Artık o senin” dedi ve Poseidon yok oldu. Diğer pegasuslar öfkeyle tepiniyorlardı. Yeni pegasusumun yelesini okşarken diğerlerini de ihmal etmedim.
“Merak etmeyin, ben buraya gelip hepinizle oynarım” dedim gülümseyerek. Pegasuslar bunun üzerine sakinleştiler.
“Sana Nerissa diyeceğim… Annem öğretmişti, Nerissa deniz tanrısı anlamına geliyor. Kısaca Ness… Hadi bakalım Ness, New York’a gidiyoruz!” dedim ve pegasusumun sırtına atlayıp evimin yolunu tuttum...