Güzel bir gün, yeni bir başlangıç... Buraya gelirken hayatımın nasıl değişeceği konusunda düşünmeye koyulmuştum. Bir kampta ne olabilirdi? Çadırlar, ateş, antremanlar, belki de orman gezileri... Orada geçireceğim günleri, yapacağım şeyleri n hepsi birer birer aklımda canlanıyordu. Bu kadar fazla düşünmenin beni başka alemlere götürdüğünü bile bile devam ediyordum: Ormanda bir yolculuğa çıkıyoruz. Kayboluyoruz ve bir başımıza çadır kuruyoruz. Başka bir hayalimde kampa mitolojik canavarlar saldırıyor, biz onları kovmaya çalışıyoruz. Hayallerimi başka maceralar üzerine kurmaya devam ederken üzerinde gittiğim traktör aniden durmuştu. Kampın içine girdiğimde şaşırmadan edememiştim. Tahmin ettiğimden daha farklıydı. Hayal ettiğim çadırların yerinde kulübeler vardı. Rahat bir yerde kalacağımı görmek beni biraz olsun sevindirmişti. Poseidon Kulübesi'nde kalacağımı öğrendiğimde kendimi biraz havalı hissetmiştim. İçeri girdiğimde herkesin bir işle meşgul olduğunu gördüm. İçlerinden biri beni gördü ve diğerlerine seslendi. Hepimizin babasınınPoseidon olduğunu öğrenince dudaklarım uçuklamaya başladı. Onun oğlu olmak benim için büyük bir onurdu. Bana bir oda gösterdiler ve burada kalacağımı söylediler.
Şimdi aynamın karşısına geçmiş, kendime bakıyordum. Gözlerimi aynadan önümde açık olan mitoloji kitabıma indirdim. Kitabın yirmi altıncı sayfası açıktı. Sayfanın başında "Poseidon" yazıyordu. Her birimizin farklı annelerden doğmuştuk. Babamın bu kadar kişiyle birlikte olması garibime gitti. Sonuçta o bir tanrıydı. Kimseye ihtiyacı olmaması gerekiyordu. "Öğle yemeği hazır." Kardeşlerimden biri kapımı tıklatarak yemek saatini haber vermişti. Önümdeki kitabı kapatıp oturduğum sandalyeden kalktım. Sofra harika gözüküyordu. Karnım çok acıkmıştı. Oturduğum gibi önüme gelen tavuğa aç gözlerle bakmaya başladım. Kardeşlerimden biri içinde tavuk olan tabağımı uzatınca, ellerimi tavuğa daldırdığım gibi yemeğe başladım. Tavuğu her ısırışımda hayalimde değişik şeyler canlanıyordu. Kendimi canavarlarla savaşırken görüyordum. Canavarları birer birer kesiyordum. Önümdeki tavuğu bitirmemi anladığım zaman, dişlerimle sert bir maddeyi ısırdığımı fark ettim. Dişlerim sızlıyordu. O kadar hızlı yemiştim ki, sonunda düşünmeden kemiği de ısırmış bulundum. Kemiği elimden bırakıp kardeşlerime baktığımda hepsinin yüzünde garip ifadeler geziniyordu. Birden sıcaklık basmaya başladı. "Afiyet olsun," diyerek masadan kalktım ve odamın yolunu tuttum. Ellerimi ve ağzımı masamın üzerindeki ıslak peçeteye sildim. Üstümü değiştirerek dışarı çıkmaya hazırlandım. Etrafı dolaşmak iyi gelecekti.