Annesiyle tanıştığı zamanı hatırlıyordu Gaius. Onun keskin ve etkileyici ses tonunu hala kulaklarında işitiyordu. Gecenin bir parçası gibi gözüken siyah saçlarını ve aynı derecede belki de daha koyu bir siyahlığa sahip, içerisinde tüm geceyi barındıran gözlerini hatırlıyordu. Nyks Gaius'un düşündüğünden daha güzel ve daha etkileyici çıkmıştı karşısına. Gaius kampa geleli bir-iki yıl olmuştu. Bu zaman diliminde iyici kendini geliştirmiş ve gçlenmişti. Luke sayesinde artık eski işe yaramaz çocuktan eser yoktu. Luke ona Nyks'la tanışıp tanışmak istemediğini sormuş? Gaius böyle bir şeyin nasıl olabileceğini dinlerken heveslenerek hemen yola çıkmaya karar vermişti. Direk pegasus ahırlarına koşup Kara Alev'in sırtına atlamış doğru New York'a Empire State'e uçmuştu. Görevliye 600. Kat dediğinde görevli aldırmadığındam Luke'un onu yediğini düşünüp geri dönmeye karar vermişti. Fakat adam arkasından bağırıp onu geri çağırmış ve Gaius yukarı çıkmıştı. Olimpos çok görkemli gelmişti ona. Etrafta Nyks'ı ararken işte o siyah saçlı kadını görmüştü ve onun Nyks olduğuna şüphe etmeyerek anne diyerek onun yanına koşmuştu. Nyks çocuğu görmüş fakat ağırlığını hiç bozmamıştı. Gaius annesiylekonuşmuş ve onunla tanışmıştı. Mutlu bir şekilde ayrılırken annesi onu durdurmuş ve katlanmış gecenin içinden koparılmış bir pelerin verdi. Bu pelerinin bir şapkası da vardı. Annesi o mükemmel ses tonuyla açıklamıştı, ''Tim bu pelerini gecenin ipliklerinden kendim diktim. Bu seni gecenin bir arçası yapar. Gündüzleri normal bir pelerinden farkı yoktur fakat. Gece üzerine gelen tüm saldırılar boşa çıkar. Bu üzerindeyken gece gördüğün tüm canavarlar sana hizmet ederler. Sen bu pelerinin özelliklerini kendin keşfetmelisin'' demiş ve Gaius büyük bir şükran duygusuyla kampa dönmüştü. O günden bu yana o pelerin her zaman yanında olmuştu.