Lie İle Tanışmak

Kampa geleli bayağı olmuştu aslında- tamam bayağı olmasa da bir ay felan olmuştur herhalde. Ama benim hala bir pegasusum yoktu. Doğrusu kalkıp da ilgilenmemiştim; ilk geldiğim zaman heyecanım kalmamıştı. Zaten Melez Kampı standartları için oldukça aksiyonsuz geçiyordu günlerim. Ama başı boş bir şekilde gezerken ahırlara geldiğim zaman niye pegasusum yok, diye düşündüm. Ve içeri daldım.

Bir sürü harika at- pardon, öff, pegasus demek zor ama neyse, pegasus vardı. Hepsi çok şirinlerdi. Birçoğunun kesin sahibi vardır diye iç geçirdim. Öyle güzellerdi ki! Kimisi asi, kimisi uysal, kimisi bembeyaz, kimisi kan kırmızısı... Ahırlara şöyle bir göz attıktan sonra bir liste gözüme çarptı. Burada kimin hangi pegasusa sahip olduğu felan yazıyordu. Tabii pek çoğunun ismi vardı, sahipsizlerin hariç. Listedeki sahipsiz pegasuslara bakmaya gittim, ahırların sonuna doğru geldiğimde gözüm bir pegasusa takıldı.

Pek çoğunun aksine küçüktü, bayağı küçüktü hem de. Bembeyazdı, inanılmaz bir beyazlık hani. Buna karşılık sanki nispeten simsiyah gözleri vardı. Yelesi gümüş renkliydi. Sakindi ve uysaldı. Galiba pegasusumu bulmuştum. Yanına doğru yürüdüm ve konuştum ''Merhaba... ee sahibin yok sanırım...'' Acaba ne bekliyordum, pegasusun dile gelmesini mi? Yahutta pegasus bana nevri dönerde çifte atmaya kalkışırsa ne yapacaktım? Biraz geriye kaydım ama o sadece kişnedi. Sormadığım soruma evet olarak cevap verdiğini farzedip pegasusuma bir isim verdim, Lie -evet, adımın kısaltması, hiçbir egoistlik yok!-, ve gidip listeye adımı yazdırdım. Lie artık pegasusumdu. Leslie'nin Lie adında bir pegasusı vardı.