Yine gecenin etrafa korku salan karanlığı dünyanın yarısını umutsuluğa sürüklediğinde Gaius'u kulübede tutabilcek yegane güç sadece onun kafasının içinde saklıydı. Beynini boşaltmak için gidebileceği tek bir yer olduğu onun için açıktı. Yıllardır hep kendisine aynı avuntuyu yediriyordu. Fakat kendi kendini uyuttuğu halde gayet yüksek bir mutluluğa sahipti Gaius. Gece onun damarlarını hızlandırıyor, kalbini daha güçlü, daha hızlı çarptırıyordu. Adımları hep daha hızlıydı, nefes alış verişi seçilemiyor. Bunun yanında her şeyi dualbilmeye bile başlıyordu artık. Uzaktan hangi canavarlara ağit olduğu bilinmeyen sesler işitiyor, bunlara aldırmayarak kampın içinden bir gölgenin hızıyla gitmek istediği yere varmak için içindeki alev daha da büyüyordu. Sabırsızlık beynini kemirmeye bir kaç saniye önce başlamıştı bile... Kamp meydanını hemen arkasında bıraktı. Büyük evin sağ tarafından devam etti ve tırmanma duvarını sollayarak hız kesmemeye özen göterdi. Yemek iki saat önce yenmişti. O yüzden amdfitiyatro çoktan toparlanıştı. Göz ucula şöyle bir içeri baktı bir kaç satir son çöpleri topluyorlardı. Hızlıca devam etti. Gecenin bu saatinde - bir buçuk falan olmalıydı- melez kampında korkudan uyumayan bir tek eskilerin olduğğu açıktı. Harpyaların onları yiyeceğinden kormaları Gaius'a komik geliyordu. Çünkü onları yenmek zor değildi. İçlerinden birini avladığında diğerleri hemen kaçıp gidiyorlardı zaten. Gaius yolda giderken beş meleze falan rastlamıştı. Hepsi kendi hallerinde bir şeylerle uğraşıyorlardı. Gaius hiç birine takılmadan yoluna devam etmeyi yeğledi. En sonunda kafasını kemiren sabırsıylık hissi biraz hafifleşti. Gaius ahıra benzeyen binanın kapısını itti ve içeri girdi. Bu küçük tahta bina dışarıdan sıradan bir at ahırının aynısı gibi görünüyordu. Bunu diğerlerin farlı kılan özelliği ise dışarıdan küçücük gözükürken içerisinin bir saray kadar büyük olmasının dışında ayrıca içerisinde at yerine pegasus bulundurmasıda en belirgin ayırt edici özelliğiydi. Gaius içeride bile adımlarını yavaşlatmadı. Bazı pegasuslar uyuyor, bazıarı ise Gaius'un gelişine kızarak kişniyorlardı. Gaius aldırmadan pis gübre kokusunun samanla karışmış olduğu bu yerde hızını kesmeden belli bir pegasusu arıyordu. Demin hafifleyen sabırsızlık hissi şimdi ise biraz azmış durumdaydı. En sona geldiği halde iyice kendinden geçmek üzereydi. Melezliği hiper aktivite sorunları yüzünde kaynaklanan çok daraltıcı bir durumdan öte değildi bu. Gaius en sonunda atını bulmuştu. Pegasus tamamen siyahla kaplıygen sol kulağını ardından beya alev şeklide çok fazla olmayan bir saç kümesi sol gözünü kapatarak aşağı dökülüyordu. Başka bir yandan ise atın gözleri alev kırmızısıydı. Fakat gözlerinde sinir ve hiddet aramak büyük bir hata olurdu. Daha çok bu gözlerin içine bakıldığında huzur ve gücü bulurdunuz. Hayvan sahibinin gelişiyle beraber neşelenmiş ve hemen yalaklık faslına başlamıştı. Hepsi başının okşanması ve bir küp şeker için yapılan küçük saçma hareketlerdi. Gaius hayvana adıyla seslenerek, ''Sakin ol Kara Alev, eninde sonunda istediğini alacaksın.'' hayvan anlıyor gibi gözüktü bir an fakat hemen arkasında hareketlerine devam etti. Gaius'un yüzünü hafif bir gülümseme aldı. ıllar önce onu burada nasıl bulduğu aklına geldi. Yine bir geceydi, kampa geleli bir hafta olmuş olmalıydı. Aynı ekilde yine içinde garip bir alevle kampı tanımak için dolaşmaya çıkmıştı. Nasıl olduğunu anlamadan kendini ahırda bulmuş ve bu pegasus onu görür görmez üstüne atlayıp kafasını yalamaya başlamıştı. Ozaman Gaius onun kendisi için olduğunu anlamıştı. On yıldır tüm mceralara hep beraber meydan okumuşlardı. Bundan sonrası meçhuldü tabii...