Leo bana beni Micheal Surrender diye bir çocukla tanıştıracağını söyleyince yeni arkadaş edinmeyi sevdiğim için hiç düşünmeden kabul ettim. Yeniliklere açık bir insan olmamın da olayla bir ilgisi vardı herhalde.
Söylenen saatte kano gölüne gittim. Hava biraz rüzgarlıydı ama gölün yakınındaki yerler her zaman bu kadar rüzgarlı olurdu. Bir taşın üstünde oturmuş bizi beklemekte olan Micheal'i görene kadar uzakları seyre daldım.
Sanırım o da beni gördü ve selam vermek için ayağa kalktı. Ona doğru yürürken aklımdan söyleyeceklerimi tekrarlıyordum. "Merhaba, ben Percy." diye girdim lafa hemen. "Sen de Micheal olmalısın. Leo senden çok bahsetmişti." dedim lafı Micheal'a bırakarak. "Merhaba," diye başladı o da. "Evet, ben Micheal. Leo'nun o çok bahsettiği kişi. Eminim hakkımda iyi şeyler söylemiştir." diye mırıldandı imalı imalı. "Evet," dedim kendimden emince. "Aynen öyle. İyi şeyler söyledi." Masumane bir şekilde birbirimize gülümsedik.
Biraz muhabbet ederek biraz şakalaşarak Leo'yu beklemeye koyulmuştuk. Gerçekten iyi bir arkadaş edindiğimi düşünüyordum, sanırım bu konuda yanılmıyorum. Ortak noktalarımız çoktu, benim dilimden de anlıyordu.
Bir saatlik o uzun bekleyişten sonra Leo kulübelerin önünde belirdi. Bize doğru koşarken gülümsüyordu. "Oo, görüyorum ki muhabbeti koyulaştırmışsınız." diye mırıldandı mutlu mutlu. "Ben yokken benim hakkımda neler konuştunuz bakalım?" diye sormayı da ihmal etmedi. "Dostum sonunda gelebildin!" diye homurdandım hemen. "Burda beklemekten kök saldık be! Neymiş o bize bahsetmek istediğin önemli mesele?" diye sordum merakla.
Leo anlatmaya koyuldu.